27 Kas 2010
Parmak boyası çalışmaları
Bazen fırçayla bazen de parmaklarıyla arabalar yapıyor. Bu resimde fırça ile sonbahar resmi yapıyor. Ne yaptığını sorunca "ağaçç" diyor. İlk baktığınızda çok fazla ağaca benzemese de dikkatli bakınca sanki ağaçtaki yaprakların tonlarını verdiğini hissediyorsunuz. Bazen kendine düşünme zamanı da veriyor, şimdi ne yapsam acaba?
Tüyap Kitap Fuarı'nda Bir Özgür Emin Var
Özgür Emin ilk defa bu kadar kitabı bir arada gördü, çok da kalabalıktı. Bir yandan kitaplar, bir yandan çocuklar, kalabalık nereye bakacağını şaşırıyordu. Hikaye kitapları bölümünde, kendi kitaplarını kendisi seçti. Kitaplar arasında seçim yaparken zorlansa da sonunda mutlaka hoşuna giden kitaplar çıkıyordu. Tanıdığı kitapları görünce heyecanla: "Anne bak, anne baaakkkk". Sonra kendi diliyle kitabı anlatıyordu.
Kitap okuma alışkanlığını erken yaşlarda kazandırmak için kitap fuarı çok uygun bir ziyaret yeri. Kitap satın almasanız da böyle bir ortamda bulunmak bile çocuklar için çok faydalı oluyor. Özellikle de, çocuk kendi okumak istediği kitabı kendisi seçince.
Kitap fuarında dolaşmak, kitaplarla kaynaşmak, onlara dokunmak bile bize çok iyi geldi. Fuardan pek çok kitapla geri döndük. Çok yorulmuştuk ama buna değerdi. Ertesi gün aldığımız kitapla Özgür Emin ile kitap sepetimize yerleştirdik. Şimdi her akşam uyumadan önce, kitap sepetimizden seçtiğimiz kitapları sırayla okuyoruz.
18 Eyl 2010
Emniyet Kemerli Köpek Arabaları
Köpekleri üzerine koyup arabaları fırlatıyorduk, Özgür Emin'le. Arabalar, duvara çarpınca, köpekler fırlıyordu. Oradan aklıma Özgür Emin'e emniyet kemerinin önemini nasıl anlatabilirim, sorusu geldi. "Emniyet kemeri takalım mı?" diye sordum, Özgür Emin'e.
Fizik olsun, kimya olsun, her türlü bilimi aslında çocuklara yaşlarına göre uygun şekilde göstermek mümkün. Tüm bilimler, aslında çocukların merakını ve hayalgücünü çok cezbediyor.
Sizin de aklınıza gelen ilginç bilimsel veya teknik konuların, çocuklara gösterilmesine yönelik farklı fikirler varsa, lütfen aşağıdaki yorum kısmından bizimle paylaşın.



14 Eyl 2010
Kelebekler gibi özgürlük

12 Ağu 2010
Tontiş nöbette uykuya kaldı

Bir gece, Tontiş ve Tipiş kamp kurmaya karar vermişler.
Tontiş demiş:
"Bak Tipiş, eğer nöbette uyursan, hiç acımam seni ıslatırım."
Tipiş demiş:
"Ha ha ha, sen kendine bak be! Bana uyku vız gelir."
Tontiş:
"Göreceğiz bakalım. Pilin biterse, bunu sana hatırlatacağım."
O gece, çok karanlık bir geceymiş. Çıt çıkmıyormuş. Bir an Tipiş korkmuş:
"Yahu Tontişçim! Şuradan bir ses geldi. Bir baksana neymiş!"
Tontiş:
"Miyav miyavdır, Tipişçim. Korkma tırmalamaz seni."
Tipiş:
"Ne tırmalamasıymış! Ben onu görürsem bir hevlerim, korkusundan pencereden aşağı atlar."
Tontiş:
"Tabi canım, geçen günkü kediye kuyruğunu kaptırmamak için tırıs tırıs bana kaçtığını unuttun mu?"
Tipiş:
"Ama o kedi değildi ki, bir canavardı."
...
Tontiş ve Tipiş böyle tartışmaya bir başladılar mı, saatlerce susmazlardı. Sonunda niye tartıştıklarını unuturlar da ancak o zaman tartışma biterdi.
Vakit ilerledikçe, Tontiş gözünü açık tutamaz olmuştu. Şöyle bir uzanayım boynumu dinlendirmek için, dedi. Tipiş o sırada terliği ısırıyordu. Tontiş, başını yere koyar koymaz, uykuya dalmış. Rüyasında köpekler, kediler birbirlerini kovalıyordu. Tontiş de peşlerinden koşuyordu.
Tipiş Tontiş'e hevledi, ama imkanı yok uyanmıyordu. Kendi içinden dedi: "Ya kim uyuyakalmış gördün mü? Bir de bana diyordun... He he he." Uyumadığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Ben de bari kediler gelecek olursa, Tontişi koruyayım da sabahleyin kahraman olurum, deyip Tontişin koynuna sokuldu. Fakat çok geçmeden Tipişin de pili bitti ve rüya alemine daldı.
10 Ağu 2010
arkadaşlarımla beraber

9 Ağu 2010
oyuncak hikayesi kahramanları bizimle
Babasının omzunda etrafı dolaşmak çok hoşuna gidiyor. Yanında da dostları kovboy ve şimşek, onlar olmadan olmaz.
4 Ağu 2010
Keşif gezisindeyim
3 Ağu 2010
Parkta zaman
Farklı mekanlarda olmak onun için esrarlı bir olay. Farklı mekanlarda sanırım farklı hayaller içinde kendi dünyalarını yaşıyorlar. Bizim gözümüzle gördüğümüz dünyayı onlar kendi hayallerinde canlandırdıkları olaylarla yaşıyorlar, o da farklı bir gizem veriyor...
Red Kit ve Dalton Joe

Red Kit çizgi filmini hatırlayan var mı? Bizim çocukluğumuzun en güzel filmlerinden biriydi. Red Kit sadık beyaz atı düldül ve sevimli köpeği Rin Tin Tin ile beraber suçluların ve adaletsizliğin amansız düşmanıydı. Suçluları temsil eden Dalton Kardeşler (Joe, William, Jack ve Averel) birçok macerada yer alırlardı. Şimdi de Joe yerinde bizim minik Özgür Emin maceralara devam ediyor. Burası Ankara'daki Harikalar Diyarı, ama şaşırmayın bizim minik Joe biraz şaşkın.
1 Haz 2010
Heybeliadadayız
21 May 2010
Yastık Savaşına Davet
Özgür Emin, usluca geldi, elimden tuttu, beni oyun odasına götürmeye başladı. Tam bizim yatak odasının önünden geçerken, fikri değişti. Yatağa çıkmaya karar verdi. Beni de oturttu. Sonra da yorganın altındaki yastığı çıkartmaya çalıştı. Yapamayınca benden yardım istedi. Sonra da gülümseyerek, karşımda ayakta dikildi.
Demek istiyor ki, haydi bana yastıkla vur. Ben de mecburen vurmak zorunda kaldım. Bir o tarafa, bir bu tarafa tontişin canı çıkıncaya kadar onu hırpalamak zorunda kaldım. Özgür Emin, her zamanki gibi, yastık darbeleri yemekten dolayı çok mutlu.
Yalnız, oyunun sonunda, burnumu bir ısırdı, benim tüm yastık darbelerimin öcünü bir ısırıkta aldı.
14 May 2010
Yavrum sonunda bana "avva" demeyi öğrendi
13 Nis 2010
kırlarda yuvarlanmak
kum arkadaşlığı
4 Nis 2010
Lalelerin İçinde Oyun

Dün ailecek Emirgan Korusuna piknik yapmaya gittik. Hayatımda geçirdiğim en güzel günlerden biriydi. Özgür Emin'le çok fazla oynadık, ama yine de akşam dönerken hiç yorgunluk yoktu üzerimde.
Bu Lale Şenliklerini düzenleyen insanlara ve bu güzel çiçeklere hayat veren Rabbime özellikle teşekkür etmek istiyorum. Her tarafta, rengarenk bahçeler oluşturmuşlar. İnsanın içi açılıyor. Bizim tontiş, o büyük lale öbeklerini görünce birden heyecana geliyor, koşturmaya başlıyor.
Herkes lalelerle birlikte resim çektirmeye çalışıyor. Bir o açıdan, bir bu açıdan, farklı kombinasyonlarda... Acayip bir kalabalık vardı. İstiklal Caddesi gibi, insan grupları her yöne doğru akıp duruyordu.
Piknik yerine vardığımızda, Özgür Emin kendinden biraz büyük bir çocukla hemen top oynamaya başladı. Çok eğleniyorlardı. Büyük çocuk topu atıyor, Özgür Emin de onu kovalıyordu. Ama sonra ne yazık ki, çocuğun annesi kendi çocuğunun Özgür Emin'le oynamasını nedense istemedi. Çocuk da Özgür Emin'i dışlamaya başladı. Özgür Emin de şaşkın şaşkın bize dönüp, "neden böyle yapıyor?" der gibiydi. Neyse sonra ben Özgür Emin'le oynamaya başladım, neşesi yine yerine geldi. Bu sefer, başka iki akranı, Özgür Emin'le kendileri oynamaya başladılar. Ama bu sefer de Özgür Emin çekingen davrandı. Herhalde, bir önceki çocuğun kendisine yönelik dışlayışından dolayı, biraz çekingenleşmişti. Ama sonra, öbür çocuklara biraz ısındı ve onlar ayrılırken onlara el sallayıp, öpücük gönderdi.
Özgür Emin'le oyun oynarken, kısa süreli de olsa, başka insanlarla da iletişim kurmak çok güzel oluyor. Hem eğlenceli sohbetler oluyor, hem de Özgür Emin de böylece insanlara karşı daha yakın ve arkadaş canlısı oluyor. Ama işte ne yazık ki, bazen ilk çocuğun annesi gibi insanlar, düşmanca davranışlarda bulunabiliyor. Hayatta güzelliklerle birlikte zorluklar da var. Bunlara da sabretmeyi küçüklükten itibaren öğrenmek gerek, diye düşünüyorum. Bu yüzden, Özgür Emin'in bu tip sorunlarla karşılaşmasına annesi ve ben izin veriyoruz; ama sonrasında onunla oynayarak, onun dikkatini başka güzelliklere yönelterek, sıkıntıları büyütmeden aşabilmeyi öğrenmesine de yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Mesela, o ilk çocuğun dışlayıcı davranışına rağmen, ikinci çocuklarla yeniden ilişkiye girmesi için onu teşvik ettik. Bunlar çok canayakındılar. Özgür Emin önce çekingen davrandıysa da, biraz sonra onlara ısındı. Hayat hep inişli çıkışlı.
Sonra koşarken, bir amca Özgür Emin'e fındık vermek istedi. Yaşlılarla iletişim kurmak, bir çocuk için en değerli şeylerden biri bence. Çünkü yaşlılarla çocukların arasında özel bir ruhsal yakınlık var. Onlar birbirleriyle daha içten ve samimi bir şekilde ilişki kuruyorlar. Özgür Emin'e "Haydi amcanın hediyesini al" dedim. Utangaç bir şekilde aldı. Sonra da ona "Haydi amcaya el salla ve öpücük yolla" dedim. Amca da çok mutlu oldu.
Biraz daha koşturduk. Fındıklarımızı yedik. Sonra Özgür Emin'e "Fındıklardan iki tanesini amcaya götür" dedim. Gittik birlikte ve amcaya verdi. Yaşlı amca ve hanımı çok sevindiler. Özgür Emin'e bir sürü dua ettiler.
Tüm parkı neredeyse koşarak dolaştık ki oldukça büyük bir parktı. Yokuş aşağı yukarı, koşturup durduk. Lale öbeklerinin bulunduğu yerde, yere serilip resimler çektik. Bir de yokuş aşağı, Özgür Emin'le sarılıp yuvarlandık. Çok zevkli bir şey bu.
Bir tane sincabı çok yakından gördük. O kadar şirindi ki. Ağacın dibine inmiş. İnsanların yere attıkları çekirdek kalıntılarını yiyordu. Minicikti. Kuyruğu kıvrılmış. İki eliyle çekirdeği çit çit hemen temizliyordu. Ve acayip kıvraktı. Çocuklardan biri korkuttu sincabı. Sincap anında koca ağacı tırmandı. Yandaki ağacın dalına zıpladı. Tüm çocuklar sincabın etrafına toplandı. Hepsi çok heyecanlanmıştı.
Parkta çok sayıda ilginç çocuk oyun parkları vardı. Bir tanesi çok güzeldi. Büyük çocuklar için yapılmış, askeri eğitim malzemelerine benzeyen bir parktı. Mesela salıncaklar, araba lastikleriyle yapılmıştı. Aynı anda 8-10 çocuk birden birbirine bağlanmış lastiklere biniyordu. Baştan ve sondan iki kişi salıncağı sallıyor, 8-10 çocuk hep birden sallanıyordu. Kaydırağa tırmanmak için, çocuklar iple kendilerini yukarı doğru çekiyorlardı. İki direk arasına çekilmiş kalın bir tel boyunca gidip gelen bir alet vardı. Çocuklar alete tutunup tel boyunca kayıyorlar, sonra telin içindeki sıkışan yayın etkisiyle, ters yönde geri dönüyorlardı. Özgür Emin hayranlıkla çocukları seyretti. O da istedi orada oynamayı, ama bunun için en az 6-7 yaş büyümesi gerekiyor :)
Emirgan Parkındaki lale resimlerini Flickrdan izleyebilirsiniz. İyi seyirler :)
15 Mar 2010
Öykü: Örümcek Adam Nasıl Zıpladı
Parmaklarının ucuna basıp, ellerini sonuna kadar yukarı uzatıp heyecanla anlatıyor: "Döy döy dö dööööy do!"
Gözler hayretle açılmış. Sonra birden yeri gösteriyor: "Dö dö dööööö!!!"
Anlamadığımızdan şüpheleniyor, tekrar yukarı ellerini uzatıyor baştan alıyor: "Döy döy dö dööööy do!"
Sonra yere eliyle vuruyor: "Dö dö dööööö!!"
Bunu 5-10 kere daha anlatıyor, hiç heyecanını kaybetmeden.
1 Mar 2010
Coğrafya Gezisi
Özgür Emin genel olarak dışarıda koşmayı çok seviyor. Fakat botanik parkına geldi mi, hiç tutmak mümkün değil. En az 2 saat neredeyse durmaksızın koşuyor. Ben de tabi arkasından. Ben her fırsatta oturup dinleniyorum, ama tontişte dinlenmek kavramı henüz oluşmamış. Koşmanın alternatifi, yürümek. Başka bir şey yok.
Geçen hafta sonu, uzaktan kendinden bir yaş büyük Burak adlı bir çocuğu gördü Özgür Emin. Ona el salladı. O da Özgür Emin'e el salladı. 5-10 dakika sonra, o çocukla tanıştılar. Özgür Emin, Burak'a ağacın altında uyuyan ördekleri gösterdi. Birlikte kovalamaca oynamaya başladılar. Çocuklar kendi yaşıtlarını bulunca, bizi hiç aramıyorlar.
Tünel, köprü ve labirent
Yastıkları kullanarak koltukların arasında köprü yapıyorum. Özgür Emin, köprünün altından emekleyerek geçmeyi çok seviyor. Geçmeden önce, bana gülümsüyor, ona doğru bir adım atınca çığlık atarak köprünün öbür yakasına geçiyor. Tabi ben köprünün altına sığamadığımdan, benden kurtulmuş oluyor. Masanın etrafından dolanarak, onu yakalamaya teşebbüs ediyorum, ama o bu arada çoktan öbür tarafa geçmiş oluyor.
Özgür Emin'in bir başka hoşuna giden yapı: tünel. Bu sefer, çok uzun bir üstü kapalı köprü yapıyorum. Özgür Emin tünelin içinden arabalarını tek tek geçiriyor. Ben de tünelin kapağını açıp arabalarını kaçırmaya çalışıyorum.
Bir de labirent yapıyorum yastıklarla. Köprünün çıkışında, yastıkları uzatarak dolambaçlı bir yol oluşturuyorum. Bunları çok seviyor. Öyle ki, bu yastıkları yerine koymak istediğimizde bazen ağlıyor.
Bezdirerek öğrenme yöntemi
En son Özgür Emin'e şu kelimeleri öğrettim: kapı, lamba, yatak, ayna, buzdolabı, bulaşık makinesi, masa, koltuk, çorap. Çok alakasız kelimeler; ne var ki Özgür Emin bunların isimlerini soruyor.
Sifon çekmeyi öğrendik
Sabahları ben traş olurken, Özgür Emin de beni seyreder. Arada da etraftaki ıvır zıvırı kurcalar. Rezervuarın üstündeki tutacağı bir süredir kaldırıp ses çıkartmak için kullanıyordu. Bu sabah, tutacağı yeterince fazla yukarı doğru çekerse, su sesi çıkartabileceğini buldu. Bu buluşunu 20-30 defa ardışık bir şekilde sifonu çekerek iyice pekiştirdi.
İlk sifon çekişten önce, klozetin kapağını önce açmış, sonra da kapatmıştı. Bu yüzden, her sifon çekişten önce aynı hareketleri tekrarladı. Fakat sonra, klozet kapağı açıkken de sifonun çalıştığını, hem bu sırada akan suyu görebildiğini de fark etti.
Normalde, beni traş olurken izlemesi lazım gelirken, bu heyecanlı keşiflerinden dolayı, bana hiç ilgi göstermedi bu sabah.
26 Şub 2010
Fil ve Arkadaşı arı
Özgür Emin'in en sevdiği şarkılardan biri. Sözleri de şöyle:
ben bir bebek filim büyüyecek miyim
burnum mink bir hortum su bulur muyum
bir gün arı konsa küçük kuyruğuma
kaçmak kolay değil bu kısa boyumla
arı benim adım bütün gün uçarım
küçük fili bulup üstüne konarım
fil benden korkmasa benimle oynasa
gezer eğlenirdik bu güzel ormanda
16 Şub 2010
işte benim salatam
Özgür Emin banyoyu keşfediyor
Bu tuvalet kağıdı da yere düşmüş, kaldırsam iyi olacak. Biraz da şuraları temizleyeyim, bu işime yarar herhalde denemek lazım. Hmmmm temizliğe nereden başlasam acaba?
Bu dolapta biraz darmış doğrusu? Neden kapanmıyor bu yahu... Buraya saklansam bulabilirler mi beni. Ayyy daraldım:(((
aaaaaaa:)) Bu kocaman şeyden bizim evde de var. Karnındaki kapağı açayım, nerde içindekiler, boş mu yoksa. Şurdaki düğmeye basınca ışık yandı, yaşasın çalıştırdım galiba. Biraz diğer düğmeleri de oynayayım, bakalım ne olacak? Bizim evde bir düğmeye basınca dönüp, ses çıkarıyordu, hangisi bir türlü bulamıyorum. Neyse biraz daha araştırayım.
4 Şub 2010
Enerji Testi
Ben yoruluyorum, tontiş minicik bacaklarıyla nasıl yorulmuyor anlamak mümkün değil; hem de onu yormak için her türlü kurnazlığı yaptığım halde. Çabuk yorulsun diye ben yürürken, onu emeklettiriyorum. Yorucu hareketler yaptırıyorum. Durduğum yerden topu uzağa atıyorum, koşup getirttiriyorum. Yine de pes eden taraf ben oluyorum.
Ayağa kalkmamak için son numarama başvuruyorum: Yastık fırlatarak tontişi devirme oynu. Özgür Emin, koşu için hazırlık yaparken, küçük yastıklardan birini ona fırlatıyorum. Özgür Emin, bunun bir oyun olduğunu zannettiği için, gülerek tepki veriyor. Tüm yastıkları sırayla fırlatıyorum. Sonra da tontişten, oyuna devam etmek için, yastıkları toplamasını istiyorum. Tontiş zevkle bunu yapıyor. Sonra tekrar fırlatmaca. Tabi bu aksiyon da tontişe yeterli gelmiyor. Sonra yine zor bela kalkıp kovalamacaya devam.
3 Şub 2010
ne tuhaf??
Şşşşşt sakın ses yapmayın...Bu ne yaa? Dün parkta gördüğüm ve miyav mivay diyen dört ayaklı yaratığa ne kadar da benziyor ama bu sanki daha büyük ondan.Hele şurdaki banyo yaparken oynadığım oyuncağın aynı, ne işi var acaba orada? Şaştım kaldım doğrusu ...
ne pişirsem?
31 Oca 2010
Adalet Duygusunun Ogrenilmesi
Küçücük çocuğun, daha şimdiden adalet duygusunu bilmesine hayret ettim. Allah insanı işte böyle yavaş yavaş terbiye ederek olgunlaştırıyor :)
28 Oca 2010
Kar tontişi
Özgür Emin, karın içinde yürümekten büyük zevk alıyor. Ama henüz kış ayakkabısı yok. Hiçbir ayakkabıyı beğenmiyor. Şu an giydiği ayakkabı yaz ayakkabısı. Kendi ayakkabısını o kadar çok seviyor ki, başka ayakkabıları giymiyor. Ayakları soğusa da, bundan şikayet de etmiyor. Ama geçen sefer, eldivensiz bir şekilde kara çıkmıştık. Bir süre sonra elleri çok üşüdüğünden, ağlamaya başlamıştı. Eldiveni yoktu. Bu yüzden, bir sonraki kara çıkarttığımızda, eldiven yerine çorap giydirdik ellerine. Çok sevdi bunu.
Karın içine ayağını basıyor. Ayağının karın içine batması, çok hoşuna gidiyor. Taş yoldan yürümek yerine, karda bata çıka yürümek istiyor.
19 Oca 2010
saklambac oyunu
12 Oca 2010
minik eymenimi cok seviyorum:))
Havaalanında ayrılırken çok üzüldü, uzun bir süre ayrılma noktasına gitmek istedi, gidemeyince sinirlendi. Bakalım bir daha ne zaman görecek Eymen'i.
6 Oca 2010
Özgür Emin İshak Pasa Sarayında
5 Oca 2010
özgür emin kuzeniyle buluştu
Uzun bir yolculuktan sonra eve geldiğimizde çok yorulmuştuk ama bizim tontiş yolda sürekli uyuduğundan evde canlandı ve oyun oynamak istedi. Eymen ağladığında hemen yanına koşup emziğini bebeğin azına yerleştirmeye çalışıyor, eğer şapkası gözünü kapatmışsa geri çekiyor. Bazen de bebeğimizi kucağıma aldığımda o da kucağa gelmek istiyor. sevgi ve kıskançlık bir arada.
Özgür Emin minik Eymen'e süt içiriyor, bebek içmek istemeyince eline alıp kendisi tadına bakıyor.
- hmmmmm tadı da fena değilmiş!! arada bir ben de içsem fena olmaz:)