27 Kas 2010

Parmak boyası çalışmaları

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 22:37 0 yorum
Özgür Emin boyama yapmayı çok sevmiyor aslında, sınırları belli bir resmin içini boyamak onun çok fazla ilgisini çekmiyor. Ama sulu boyayla veya parmak boyasıyla saatlerce süren çalışmalar yapıyor. İstediği renkleri kullanarak hayalindekileri kağıda aktarıyor.

Bazen fırçayla bazen de parmaklarıyla arabalar yapıyor. Bu resimde fırça ile sonbahar resmi yapıyor. Ne yaptığını sorunca "ağaçç" diyor. İlk baktığınızda çok fazla ağaca benzemese de dikkatli bakınca sanki ağaçtaki yaprakların tonlarını verdiğini hissediyorsunuz. Bazen kendine düşünme zamanı da veriyor, şimdi ne yapsam acaba?

Tüyap Kitap Fuarı'nda Bir Özgür Emin Var

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 22:00 0 yorum
Tüyap Kitap Fuarı'na gitmek için sabah erkenden yola çıktık. Uzun ve zorlu bir yoldan sonra ulaştık fuar alanına. Özgür Emin'e birkaç gündür kitap fuarına gideceğimizi söylüyordum, hepimiz çok heyecanlıydık. Fuarda çocuk kitapları için özel standlar açılmıştı. En çok ilgimizi çocuk kitapları çekiyordu. Özgür Emin ile kitaplar arasında doyasıya dolaştık, yorulduğumuzu dinlendiğimiz zaman anlıyorduk, sonra geziye devam. Fuarda çok fazla çocuk gördük, anne babalarıyla birlikte kitaplar arasında dolaşıyorlardı, şaşkınlıkla.

Özgür Emin ilk defa bu kadar kitabı bir arada gördü, çok da kalabalıktı. Bir yandan kitaplar, bir yandan çocuklar, kalabalık nereye bakacağını şaşırıyordu. Hikaye kitapları bölümünde, kendi kitaplarını kendisi seçti. Kitaplar arasında seçim yaparken zorlansa da sonunda mutlaka hoşuna giden kitaplar çıkıyordu. Tanıdığı kitapları görünce heyecanla: "Anne bak, anne baaakkkk". Sonra kendi diliyle kitabı anlatıyordu.

Kitap okuma alışkanlığını erken yaşlarda kazandırmak için kitap fuarı çok uygun bir ziyaret yeri. Kitap satın almasanız da böyle bir ortamda bulunmak bile çocuklar için çok faydalı oluyor. Özellikle de, çocuk kendi okumak istediği kitabı kendisi seçince.

Kitap fuarında dolaşmak, kitaplarla kaynaşmak, onlara dokunmak bile bize çok iyi geldi. Fuardan pek çok kitapla geri döndük. Çok yorulmuştuk ama buna değerdi. Ertesi gün aldığımız kitapla Özgür Emin ile kitap sepetimize yerleştirdik. Şimdi her akşam uyumadan önce, kitap sepetimizden seçtiğimiz kitapları sırayla okuyoruz.

18 Eyl 2010

Emniyet Kemerli Köpek Arabaları

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 07:22 3 yorum
Özgür Emin'le yaptığımız köpek arabaları. (Tontişin deyişiyle havvınn)

Köpekleri üzerine koyup arabaları fırlatıyorduk, Özgür Emin'le. Arabalar, duvara çarpınca, köpekler fırlıyordu. Oradan aklıma Özgür Emin'e emniyet kemerinin önemini nasıl anlatabilirim, sorusu geldi. "Emniyet kemeri takalım mı?" diye sordum, Özgür Emin'e.

Fizik olsun, kimya olsun, her türlü bilimi aslında çocuklara yaşlarına göre uygun şekilde göstermek mümkün. Tüm bilimler, aslında çocukların merakını ve hayalgücünü çok cezbediyor.

Sizin de aklınıza gelen ilginç bilimsel veya teknik konuların, çocuklara gösterilmesine yönelik farklı fikirler varsa, lütfen aşağıdaki yorum kısmından bizimle paylaşın.



14 Eyl 2010

Kelebekler gibi özgürlük

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 06:18 0 yorum
Özgür Emin'in son üç aylık resimlerinden oluşturduğum kolaj. Kelebeklerin uçuşu gibi akıp gidiyor zaman, geriye sadece anılar ve fotoğraflar kalıyor. Bu resimde Özgür her yerde: evde, kreşte, oyun parkında, mutfakta, bahçede ve neler neler yapıyor: oyuncaklarıyla oynuyor, dişlerini fırçalıyor, uyuyor, uyanıyor, parkta kayıyor, muziplikler yapıyor, pozlar veriyor...Onun yaşamının kısa bir özeti sanki. Sadece istediği olmadığı zaman ve annesinden ayrılmak zorunda olduğunda mutsuz, diğer zamanlarda tüm çocuklar gibi her şeyle bir şekilde oyun oynamaya ve mutlu olmaya çalışıyor.

12 Ağu 2010

Tontiş nöbette uykuya kaldı

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 00:44 0 yorum


Bir gece, Tontiş ve Tipiş kamp kurmaya karar vermişler.

Tontiş demiş:
"Bak Tipiş, eğer nöbette uyursan, hiç acımam seni ıslatırım."

Tipiş demiş:
"Ha ha ha, sen kendine bak be! Bana uyku vız gelir."

Tontiş:
"Göreceğiz bakalım. Pilin biterse, bunu sana hatırlatacağım."

O gece, çok karanlık bir geceymiş. Çıt çıkmıyormuş. Bir an Tipiş korkmuş:
"Yahu Tontişçim! Şuradan bir ses geldi. Bir baksana neymiş!"

Tontiş:
"Miyav miyavdır, Tipişçim. Korkma tırmalamaz seni."

Tipiş:
"Ne tırmalamasıymış! Ben onu görürsem bir hevlerim, korkusundan pencereden aşağı atlar."

Tontiş:
"Tabi canım, geçen günkü kediye kuyruğunu kaptırmamak için tırıs tırıs bana kaçtığını unuttun mu?"

Tipiş:
"Ama o kedi değildi ki, bir canavardı."
...

Tontiş ve Tipiş böyle tartışmaya bir başladılar mı, saatlerce susmazlardı. Sonunda niye tartıştıklarını unuturlar da ancak o zaman tartışma biterdi.

Vakit ilerledikçe, Tontiş gözünü açık tutamaz olmuştu. Şöyle bir uzanayım boynumu dinlendirmek için, dedi. Tipiş o sırada terliği ısırıyordu. Tontiş, başını yere koyar koymaz, uykuya dalmış. Rüyasında köpekler, kediler birbirlerini kovalıyordu. Tontiş de peşlerinden koşuyordu.

Tipiş Tontiş'e hevledi, ama imkanı yok uyanmıyordu. Kendi içinden dedi: "Ya kim uyuyakalmış gördün mü? Bir de bana diyordun... He he he." Uyumadığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Ben de bari kediler gelecek olursa, Tontişi koruyayım da sabahleyin kahraman olurum, deyip Tontişin koynuna sokuldu. Fakat çok geçmeden Tipişin de pili bitti ve rüya alemine daldı.

10 Ağu 2010

arkadaşlarımla beraber

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:06 0 yorum
İpek ve Ece, bizim apartmanın neşeleri. Okul çıkışında iki arkadaş bahçede sürekli birlikteler: bisiklete biniyorlar, demirler üzerinden zıplıyorlar, hatta bazen yandaki apartmanın duvarını tırmanıp diğer apartmanın bahçesine geçiyorlar, bazen onlara küçük Ece ve Yağız da katılıyor. Çok eğlenceliler. Özgür'ü görür görmez iki abla koşarak yanına geliyorlar, o sırada minik tontiş koşmaya ve onlara kaçmaya başlıyor. Özgür önde onlar arkada bir yakalamaca başlıyor. Elbette kısa bir süre sonra yakalanıyor ve kucaklarda dolaşmaya başlıyor. Bir o kucakta bir diğerinde. Biraz sıkılsa da sıkıştırılmaktan yine de çok eğlendiği kesin, yan gözlerle ablalarını inceleyip gülümsüyor. Birlikte şarkı söylemeye ve dans etmeye başlıyorlar. Ayrılma vakti gelince herbirine öpücük gönderiliyor ve fıstık yapılıyor ablalara. Yukarı çıkmak çok zor olsa da onun için yorulduğu için biraz dinlenebilmek ümidiyle eve çıkmayı kabul ediyor.

9 Ağu 2010

oyuncak hikayesi kahramanları bizimle

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 23:57 0 yorum
Özgür Emin'in en sevdiği çizgi filmlerden biri "oyuncak hikayesi", tüm seriyi dikkatli bir şekilde izledi. 3. bölümünü sinemada arkadaşları ile birlikte izledi. Kovboy woody ve arkadaşlarının maceralarını ailecek takip ediyor ve izlerken çok eğleniyoruz. Bir arkadaşım Özgür Emin'e kovboy Woody resmi alan bir tişört hediye ettiğinde günlerce onu üzerinden çıkartmadı, gece çıkarttığımda sabah hemen neredeyse buldu ve tekar giydi. Şimdi de bez oyuncaklarını alıdk oyuncakçıdan, gittiği her yere onları da götürüyor, onlarla konuşuyor, onlarda dans ediyor. Bir de "arabalar" filmindeki şimşek Mc quenn. Sabah uyandığında ilk işi bidoo dediği şimşek arabasını aramak. Bulamadığı zamanlarda heyecanla önce benden sonra babadan yardım istiyor, arabayı bulana kadar aramalarımız devam ediyor.
Babasının omzunda etrafı dolaşmak çok hoşuna gidiyor. Yanında da dostları kovboy ve şimşek, onlar olmadan olmaz.

4 Ağu 2010

Keşif gezisindeyim

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 02:16 0 yorum
Özgür Emin doğada keşifler yapmayı çok seviyor. Farklı tipte taşlar varsa onlara dokunmak, onlarla sesler çıkartmak, taşların içinde hareket etmek mutluluk veriyor ona. Bir dal parçası buluyor ve bu dal parçasıyla bütün gün dolaşıyor, her şeye onunla dokunmaya çalışıyor, ağaçlara dokunup yüksek sesle şarkılar söylüyor, bir karınca kolonisini eğilerek incelemeye başlıyor ve sürekli sorular soruyor, onların hareketlerini taklit etmeye çalışıyor, farklı bir yoldan giden karınca varsa onu arkadaşlarının yanına göndermeye çalışıyor. Doğadaki her yeni olay onun için çok yeni ve çok özel.
Özgür Emin ilk defa bir elma ağacından elma kopardı, bu onun için eğlenceli bir uğraştı ve en az on defa elma kopardı, hepimiz için elma toplayıp kendi eliyle bize takdim etti. Yemeyen olursa onu takip edip neden yemiyorsun şeklinde bir ısrarla zorla yedirdi elmaları. Kendi topladığı elmaları yemek de ayrı bir zevk. Hiç bu kadar lezzetlisini de yememiştim doğrusu:))

3 Ağu 2010

Parkta zaman

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 04:41 0 yorum
 Parkta oyun oynamak Özgür Emin için en güzel eğlence. Uçaklı salıncağa sarılmış, muzip bir bakışla etrafı izliyor. Oyun parklarını ne zaman görse bize işaretle gösteriyor ve heyecanla oraya gitmek istediğini söylüyor. Kaydırak merdivenine dikkatli bir şekilde tırmanıp sonra yavaşça bazen de hooooopp diye bağırarak kayıyor, sonra tekrar kaymaya devam. Parkta ne varsa belli bir sıra ile tek tek biner, biner, biner, biz peşinde yoruluruz ama o koşmaya devam eder. Bazen babasıyla birlikte biz de kaydıraktan kayarız, özellikle de babası, kollar yukarda kocaman bir adam kaydıraktan kayarken çocukların gözleri de babada...
Farklı mekanlarda olmak onun için esrarlı bir olay. Farklı mekanlarda sanırım farklı hayaller içinde kendi dünyalarını yaşıyorlar. Bizim gözümüzle gördüğümüz dünyayı onlar kendi hayallerinde canlandırdıkları olaylarla yaşıyorlar, o da farklı bir gizem veriyor...

Red Kit ve Dalton Joe

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 03:49 0 yorum

Red Kit çizgi filmini hatırlayan var mı? Bizim çocukluğumuzun en güzel filmlerinden biriydi. Red Kit sadık beyaz atı düldül ve sevimli köpeği Rin Tin Tin ile beraber suçluların ve adaletsizliğin amansız düşmanıydı. Suçluları temsil eden Dalton Kardeşler (Joe, William, Jack ve Averel) birçok macerada yer alırlardı. Şimdi de Joe yerinde bizim minik Özgür Emin maceralara devam ediyor. Burası Ankara'daki Harikalar Diyarı, ama şaşırmayın bizim minik Joe biraz şaşkın.

1 Haz 2010

Heybeliadadayız

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 04:48 0 yorum
Bizim okulun heybeli adada düzenlediği bir etkinliğe Özgür Emin ile birlikte katıldık. Vapurla seyahat etmek çok hoşuna gitti, çevredeki gemileri izledi, onlara el salladı. Mert   isminde bir abi ile tanıştı, tüm gün abinin peşindeydi. Abi tabancayla plastik bir solucan atıyordu bizim ufaklık da atılan solucanları büyük bir heyecanla bulup abiye veriyordu. Abi biraz sıkıldı, annesinin yanına gitti ama bizimki abinin peşinde sürekli haydi oynayalım diye sıkıştırıyordu. Sonra bir ara bisiklete binen bir abi bulduk ve artık koşuşturma onunla başladı. Abi ilk önce bisikletini vermek istemiyordu, sonra biz Özgür ile abiyi bisikletiyle yakalama oyununa başladık bu abinin çok hoşuna gitti ve Özgür'ün de bisiklete binmesine izin verdi, sırayla bisiklete bindiler, bu durumda olan bana oldu sürekli bir koşuşturma halindeydim ve perişan oldum. Eve dönerken Özgür Emin vapurda sızdı ve bir daha uyanamadı. Yorucu ama eğlenceli bir heybeliada gezisi oldu.

21 May 2010

Yastık Savaşına Davet

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 07:49 0 yorum
Az önce, bir mola vermiştim. Yemek hazır oluncaya kadar, Hasret 15 dakika Özgür Emin'le oynamamı söyledi. Tamam, dedim.

Özgür Emin, usluca geldi, elimden tuttu, beni oyun odasına götürmeye başladı. Tam bizim yatak odasının önünden geçerken, fikri değişti. Yatağa çıkmaya karar verdi. Beni de oturttu. Sonra da yorganın altındaki yastığı çıkartmaya çalıştı. Yapamayınca benden yardım istedi. Sonra da gülümseyerek, karşımda ayakta dikildi.

Demek istiyor ki, haydi bana yastıkla vur. Ben de mecburen vurmak zorunda kaldım. Bir o tarafa, bir bu tarafa tontişin canı çıkıncaya kadar onu hırpalamak zorunda kaldım. Özgür Emin, her zamanki gibi, yastık darbeleri yemekten dolayı çok mutlu.

Yalnız, oyunun sonunda, burnumu bir ısırdı, benim tüm yastık darbelerimin öcünü bir ısırıkta aldı.

14 May 2010

Yavrum sonunda bana "avva" demeyi öğrendi

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 07:49 0 yorum
Yavrum, sonunda bana "avva" demeyi öğrendi. Bu, emintoşluözgürce lisanında "baba" anlamına geliyor. Çok mutluyum. Yaklaşık bir yıldan beri, annesi gibi bana da "anne" diyordu. Ama artık, benim farklı bir ünvana layık olduğumu kabul etti.

13 Nis 2010

kırlarda yuvarlanmak

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 04:40 0 yorum
Babasıyla birlikte uçak oldu uçuyor. Parkta kaydıraktan kayma oyunu bittikten sonra sırada babayla kırlarda koşmak ve yuvarlanmak var. Babasıyla bizim ufaklık çimlerde yuvarlandılar sonra etrafta bir yuvarlanma modası başladı, çocuklar hep birlikte yukarıdan aşağıya çığlıklar atarak yuvarlandılar, çok mutluydular.

kum arkadaşlığı

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 04:35 0 yorum
Baharın gelmesiyle gezi alanlarımız da değişti. Şimdi populer gezi mekanlarımız parklar. Özgürlük parkı yeni favorimiz. Çocuklar için oyun parkları, yemyeşil çimler, güzel kokulu çiçekler...baharın gelişini müjdeliyor adeta. Çocuklar için de çok sosyal bir ortam. Kum alanında çocuklar sanki birbirlerini tanıyorlarmış gibi hemen diyalog kuruyorlar ve oyuna başlıyorlar. Özgür Emin kum oyuncaklarını ortaya bıraktı, arkadaşları da sırayla gelip kovayı doldurma-boşaltma işlemlerini birlikte yaptılar. Çocukların dayanışması çok doğaldı ve çok memnun oldular. Sonra işi biten küreği, tırmığı bırakıp kalan arkadaşlarına el sallayarak ayrılıyorlar, sonra yeni çocuklar gruba katılıyorlardı ta ki çocuklar sıkılana veya anneleri onları çağırana kadar....

4 Nis 2010

Lalelerin İçinde Oyun

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 22:49 0 yorum
Emirgan Korusunda LalelerEmirgan Korusunda Laleler (Kaynak: http://www.flickr.com/photos/65037227@N00/469029871)
Dün ailecek Emirgan Korusuna piknik yapmaya gittik. Hayatımda geçirdiğim en güzel günlerden biriydi. Özgür Emin'le çok fazla oynadık, ama yine de akşam dönerken hiç yorgunluk yoktu üzerimde.

Bu Lale Şenliklerini düzenleyen insanlara ve bu güzel çiçeklere hayat veren Rabbime özellikle teşekkür etmek istiyorum. Her tarafta, rengarenk bahçeler oluşturmuşlar. İnsanın içi açılıyor. Bizim tontiş, o büyük lale öbeklerini görünce birden heyecana geliyor, koşturmaya başlıyor.

Herkes lalelerle birlikte resim çektirmeye çalışıyor. Bir o açıdan, bir bu açıdan, farklı kombinasyonlarda... Acayip bir kalabalık vardı. İstiklal Caddesi gibi, insan grupları her yöne doğru akıp duruyordu.

Piknik yerine vardığımızda, Özgür Emin kendinden biraz büyük bir çocukla hemen top oynamaya başladı. Çok eğleniyorlardı. Büyük çocuk topu atıyor, Özgür Emin de onu kovalıyordu. Ama sonra ne yazık ki, çocuğun annesi kendi çocuğunun Özgür Emin'le oynamasını nedense istemedi. Çocuk da Özgür Emin'i dışlamaya başladı. Özgür Emin de şaşkın şaşkın bize dönüp, "neden böyle yapıyor?" der gibiydi. Neyse sonra ben Özgür Emin'le oynamaya başladım, neşesi yine yerine geldi. Bu sefer, başka iki akranı, Özgür Emin'le kendileri oynamaya başladılar. Ama bu sefer de Özgür Emin çekingen davrandı. Herhalde, bir önceki çocuğun kendisine yönelik dışlayışından dolayı, biraz çekingenleşmişti. Ama sonra, öbür çocuklara biraz ısındı ve onlar ayrılırken onlara el sallayıp, öpücük gönderdi.

Özgür Emin'le oyun oynarken, kısa süreli de olsa, başka insanlarla da iletişim kurmak çok güzel oluyor. Hem eğlenceli sohbetler oluyor, hem de Özgür Emin de böylece insanlara karşı daha yakın ve arkadaş canlısı oluyor. Ama işte ne yazık ki, bazen ilk çocuğun annesi gibi insanlar, düşmanca davranışlarda bulunabiliyor. Hayatta güzelliklerle birlikte zorluklar da var. Bunlara da sabretmeyi küçüklükten itibaren öğrenmek gerek, diye düşünüyorum. Bu yüzden, Özgür Emin'in bu tip sorunlarla karşılaşmasına annesi ve ben izin veriyoruz; ama sonrasında onunla oynayarak, onun dikkatini başka güzelliklere yönelterek, sıkıntıları büyütmeden aşabilmeyi öğrenmesine de yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Mesela, o ilk çocuğun dışlayıcı davranışına rağmen, ikinci çocuklarla yeniden ilişkiye girmesi için onu teşvik ettik. Bunlar çok canayakındılar. Özgür Emin önce çekingen davrandıysa da, biraz sonra onlara ısındı. Hayat hep inişli çıkışlı.

Sonra koşarken, bir amca Özgür Emin'e fındık vermek istedi. Yaşlılarla iletişim kurmak, bir çocuk için en değerli şeylerden biri bence. Çünkü yaşlılarla çocukların arasında özel bir ruhsal yakınlık var. Onlar birbirleriyle daha içten ve samimi bir şekilde ilişki kuruyorlar. Özgür Emin'e "Haydi amcanın hediyesini al" dedim. Utangaç bir şekilde aldı. Sonra da ona "Haydi amcaya el salla ve öpücük yolla" dedim. Amca da çok mutlu oldu.

Biraz daha koşturduk. Fındıklarımızı yedik. Sonra Özgür Emin'e "Fındıklardan iki tanesini amcaya götür" dedim. Gittik birlikte ve amcaya verdi. Yaşlı amca ve hanımı çok sevindiler. Özgür Emin'e bir sürü dua ettiler.

Tüm parkı neredeyse koşarak dolaştık ki oldukça büyük bir parktı. Yokuş aşağı yukarı, koşturup durduk. Lale öbeklerinin bulunduğu yerde, yere serilip resimler çektik. Bir de yokuş aşağı, Özgür Emin'le sarılıp yuvarlandık. Çok zevkli bir şey bu.

Bir tane sincabı çok yakından gördük. O kadar şirindi ki. Ağacın dibine inmiş. İnsanların yere attıkları çekirdek kalıntılarını yiyordu. Minicikti. Kuyruğu kıvrılmış. İki eliyle çekirdeği çit çit hemen temizliyordu. Ve acayip kıvraktı. Çocuklardan biri korkuttu sincabı. Sincap anında koca ağacı tırmandı. Yandaki ağacın dalına zıpladı. Tüm çocuklar sincabın etrafına toplandı. Hepsi çok heyecanlanmıştı.

Parkta çok sayıda ilginç çocuk oyun parkları vardı. Bir tanesi çok güzeldi. Büyük çocuklar için yapılmış, askeri eğitim malzemelerine benzeyen bir parktı. Mesela salıncaklar, araba lastikleriyle yapılmıştı. Aynı anda 8-10 çocuk birden birbirine bağlanmış lastiklere biniyordu. Baştan ve sondan iki kişi salıncağı sallıyor, 8-10 çocuk hep birden sallanıyordu. Kaydırağa tırmanmak için, çocuklar iple kendilerini yukarı doğru çekiyorlardı. İki direk arasına çekilmiş kalın bir tel boyunca gidip gelen bir alet vardı. Çocuklar alete tutunup tel boyunca kayıyorlar, sonra telin içindeki sıkışan yayın etkisiyle, ters yönde geri dönüyorlardı. Özgür Emin hayranlıkla çocukları seyretti. O da istedi orada oynamayı, ama bunun için en az 6-7 yaş büyümesi gerekiyor :)

Emirgan Parkındaki lale resimlerini Flickrdan izleyebilirsiniz. İyi seyirler :)

15 Mar 2010

Öykü: Örümcek Adam Nasıl Zıpladı

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 05:37 0 yorum
Özgür Emin televizyonda örümcek adamın binalardan zıplayışını görmüş:
Parmaklarının ucuna basıp, ellerini sonuna kadar yukarı uzatıp heyecanla anlatıyor: "Döy döy dö dööööy do!"
Gözler hayretle açılmış. Sonra birden yeri gösteriyor: "Dö dö dööööö!!!"
Anlamadığımızdan şüpheleniyor, tekrar yukarı ellerini uzatıyor baştan alıyor: "Döy döy dö dööööy do!"
Sonra yere eliyle vuruyor: "Dö dö dööööö!!"
Bunu 5-10 kere daha anlatıyor, hiç heyecanını kaybetmeden.

1 Mar 2010

Coğrafya Gezisi

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:42 0 yorum
Özgür Emin'le Botanik parkını çok seviyoruz. Nezahat Gökyiğit adlı bir hayırseverin bağışlarıyla, Ataşehir'de TEM otoyolu üstünde bir botanik parkı yapmışlar. İçinde farklı coğrafyalardan bitkiler var. Özgür Emin'le orayı çok seviyoruz. Farklı coğrafya özellikleri için, farklı bahçecikler düzenlemişler. Mesela bir yerde, etli kaktüs bitkileri var; öbür tarafta kaya otları var; başka bir taraftaysa killi toprak bitkileri var. Çok farklı coğrafyalardaki bitkileri bir arada görmek mümkün.

Özgür Emin genel olarak dışarıda koşmayı çok seviyor. Fakat botanik parkına geldi mi, hiç tutmak mümkün değil. En az 2 saat neredeyse durmaksızın koşuyor. Ben de tabi arkasından. Ben her fırsatta oturup dinleniyorum, ama tontişte dinlenmek kavramı henüz oluşmamış. Koşmanın alternatifi, yürümek. Başka bir şey yok.

Geçen hafta sonu, uzaktan kendinden bir yaş büyük Burak adlı bir çocuğu gördü Özgür Emin. Ona el salladı. O da Özgür Emin'e el salladı. 5-10 dakika sonra, o çocukla tanıştılar. Özgür Emin, Burak'a ağacın altında uyuyan ördekleri gösterdi. Birlikte kovalamaca oynamaya başladılar. Çocuklar kendi yaşıtlarını bulunca, bizi hiç aramıyorlar.

Tünel, köprü ve labirent

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:31 0 yorum
Bizim salondaki koltuk yastıklarının çok güzel bir özelliği var: dikdörtgen prizması şeklindeler. Bu yüzden, kendi başlarına ayakta durabiliyorlar. Ben de onları farklı şekillerde birleştirip, yastıklarla Özgür Emin için farklı mekanlar oluşturuyorum.

Yastıkları kullanarak koltukların arasında köprü yapıyorum. Özgür Emin, köprünün altından emekleyerek geçmeyi çok seviyor. Geçmeden önce, bana gülümsüyor, ona doğru bir adım atınca çığlık atarak köprünün öbür yakasına geçiyor. Tabi ben köprünün altına sığamadığımdan, benden kurtulmuş oluyor. Masanın etrafından dolanarak, onu yakalamaya teşebbüs ediyorum, ama o bu arada çoktan öbür tarafa geçmiş oluyor.

Özgür Emin'in bir başka hoşuna giden yapı: tünel. Bu sefer, çok uzun bir üstü kapalı köprü yapıyorum. Özgür Emin tünelin içinden arabalarını tek tek geçiriyor. Ben de tünelin kapağını açıp arabalarını kaçırmaya çalışıyorum.

Bir de labirent yapıyorum yastıklarla. Köprünün çıkışında, yastıkları uzatarak dolambaçlı bir yol oluşturuyorum. Bunları çok seviyor. Öyle ki, bu yastıkları yerine koymak istediğimizde bazen ağlıyor.

Bezdirerek öğrenme yöntemi

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:27 0 yorum
Özgür Emin'in kelime öğrenme yönteminin temelinde, adamı bezdirmek yatıyor. Diyelim ki, lamba kelimesini öğrettiniz. En 20-30 defa bu kelimeyi size sorar. Bir lambayı gösterir, "bu?" der, "lamba" dersiniz. Gider başka bir odaya, lambayı gösterip yine "bu?" der. Bunu da cevaplarsınız. Bir önceki lambaya geri döner: "bu?" der. Olur da arada geçen zamanda, lambanın ismi değişmiş mi, emin olması gerekiyor.

En son Özgür Emin'e şu kelimeleri öğrettim: kapı, lamba, yatak, ayna, buzdolabı, bulaşık makinesi, masa, koltuk, çorap. Çok alakasız kelimeler; ne var ki Özgür Emin bunların isimlerini soruyor.

Sifon çekmeyi öğrendik

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:21 4 yorum
Bu sabah Özgür Emin nihayet sifonu çekmeyi öğrendi. Uzun süreden beri bunu yapmanın yolunu araştırıyordu. Bu sabah başardı.

Sabahları ben traş olurken, Özgür Emin de beni seyreder. Arada da etraftaki ıvır zıvırı kurcalar. Rezervuarın üstündeki tutacağı bir süredir kaldırıp ses çıkartmak için kullanıyordu. Bu sabah, tutacağı yeterince fazla yukarı doğru çekerse, su sesi çıkartabileceğini buldu. Bu buluşunu 20-30 defa ardışık bir şekilde sifonu çekerek iyice pekiştirdi.

İlk sifon çekişten önce, klozetin kapağını önce açmış, sonra da kapatmıştı. Bu yüzden, her sifon çekişten önce aynı hareketleri tekrarladı. Fakat sonra, klozet kapağı açıkken de sifonun çalıştığını, hem bu sırada akan suyu görebildiğini de fark etti.

Normalde, beni traş olurken izlemesi lazım gelirken, bu heyecanlı keşiflerinden dolayı, bana hiç ilgi göstermedi bu sabah.

26 Şub 2010

Fil ve Arkadaşı arı

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:53 0 yorum
Fil ve Arkadaşı arı şarkısı için tıklayın.

Özgür Emin'in en sevdiği şarkılardan biri. Sözleri de şöyle:

ben bir bebek filim büyüyecek miyim
burnum mink bir hortum su bulur muyum
bir gün arı konsa küçük kuyruğuma
kaçmak kolay değil bu kısa boyumla

arı benim adım bütün gün uçarım
küçük fili bulup üstüne konarım
fil benden korkmasa benimle oynasa
gezer eğlenirdik bu güzel ormanda

16 Şub 2010

işte benim salatam

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 13:53 0 yorum
Geçen akşam annem salata yaparken baktım ki çok zevkli bir de ben deneyim dedim. Annem ne yaptıysa ben de aynısını yaptım, küçük küçük parçalara ayırdım. Şimdi de babama göstermeye gelmiştim ki bir de ne göreyim kayda geçmişim. Herkes görsün bu da benim salatam. Tadı çok güzel, hammmmm:))

Özgür Emin banyoyu keşfediyor

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 13:29 0 yorum
Özgür Emin sürekli bir keşif peşinde, nereye gitse, neyi görse onu anlamaya çalışıyor. Şimdi de babaannesinin banyosunu keşfe başladı. Buradaki musluklar ne işe yarıyor acaba? Çevir çevirebildiğin kadar...
Bu tuvalet kağıdı da yere düşmüş, kaldırsam iyi olacak. Biraz da şuraları temizleyeyim, bu işime yarar herhalde denemek lazım. Hmmmm temizliğe nereden başlasam acaba?
Bu dolapta biraz darmış doğrusu? Neden kapanmıyor bu yahu... Buraya saklansam bulabilirler mi beni. Ayyy daraldım:(((
aaaaaaa:)) Bu kocaman şeyden bizim evde de var. Karnındaki kapağı açayım, nerde içindekiler, boş mu yoksa. Şurdaki düğmeye basınca ışık yandı, yaşasın çalıştırdım galiba. Biraz diğer düğmeleri de oynayayım, bakalım ne olacak? Bizim evde bir düğmeye basınca dönüp, ses çıkarıyordu, hangisi bir türlü bulamıyorum. Neyse biraz daha araştırayım. 

4 Şub 2010

Enerji Testi

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 20:27 0 yorum
Tontiş beni çok yoruyor. Akşam eve gelince, en az bir saat koşmalı oyun oynuyoruz. Yakalamasız kovalamaca, gözümün önünde saklambaç, tek taraflı top döndürme...

Ben yoruluyorum, tontiş minicik bacaklarıyla nasıl yorulmuyor anlamak mümkün değil; hem de onu yormak için her türlü kurnazlığı yaptığım halde. Çabuk yorulsun diye ben yürürken, onu emeklettiriyorum. Yorucu hareketler yaptırıyorum. Durduğum yerden topu uzağa atıyorum, koşup getirttiriyorum. Yine de pes eden taraf ben oluyorum. 

Aralarda dinlenmek için şöyle yapıyorum: Gidiyorum, tontişin odasındaki yer minderlerinin üzerinde, tontişin arabalarıyla oynamaya başlıyorum. O da geliyor, arabalarla oynuyor. Ben bu arada, arkamı yastıkla destekliyor ve yatar pozisyonda oynamaya devam ediyorum. Bu arada, tontişin bana bakmadığı zamanlarda, gözlerimi kapatıp, 15 saniyeliğine uyuyabilir miyim diye test ediyorum. Bu oyun tontişi 5 dakika meşgul ediyor. Ama sonra kaldığımız yerden koşturmalı oyunlara devam etmek için beni kaldırmak istiyor.

Ayağa kalkmamak için son numarama başvuruyorum: Yastık fırlatarak tontişi devirme oynu. Özgür Emin, koşu için hazırlık yaparken, küçük yastıklardan birini ona fırlatıyorum. Özgür Emin, bunun bir oyun olduğunu zannettiği için, gülerek tepki veriyor. Tüm yastıkları sırayla fırlatıyorum. Sonra da tontişten, oyuna devam etmek için, yastıkları toplamasını istiyorum. Tontiş zevkle bunu yapıyor. Sonra tekrar fırlatmaca. Tabi bu aksiyon da tontişe yeterli gelmiyor. Sonra yine zor bela kalkıp kovalamacaya devam. 

3 Şub 2010

ne tuhaf??

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 12:49 0 yorum

Şşşşşt sakın ses yapmayın...Bu ne yaa? Dün parkta gördüğüm ve miyav mivay diyen dört ayaklı yaratığa ne kadar da benziyor ama bu sanki daha büyük ondan.Hele şurdaki banyo yaparken oynadığım oyuncağın aynı, ne işi var acaba orada? Şaştım kaldım doğrusu ...




ne pişirsem?

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 12:41 0 yorum
Bugün ne pişirsem acaba? Kafam biraz karışık, ne pişireceğime karar veremiyorum. Annem olsa şimdi hemen güzel yemekler yapardı, babam olsa o yapılanları afiyetle yerdi. Bu işi çok ciddiye almalıyım. Renkli renkli tabak ve bardakları bulmuşken biraz da oynasam mı ne dersiniz?

31 Oca 2010

Adalet Duygusunun Ogrenilmesi

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 12:12 0 yorum
Biraz önce, Hasret'in yanındaki su şişesini almak için eğilmiştim. Tam o sırada, Hasret hızlı davranıp su şişesini kaptı. Şaka olsun diye "vermem" dedi. Özgür Emin de yanımızdaydı, birden gözleri gülerek açıldı, bizi heyecanla izlemeye başladı. Sonra ikimiz birden şişeye asılmaya başladık. Sonunda ben şişeyi zorla kaptım. Özgür Emin'in yüzündeki gülücük birden şaşkınlığa döndü. Bunun üzerine Hasret annemiz de "ühhü ühhü" diye ağlar gibi yaptı. Özgür Emin, çok üzüldü. Hemen bana geldi, elini uzatarak benden şişeyi istedi. Şişeyi ona verdim, o da şişeyi hemen annesine uzattı.

Küçücük çocuğun, daha şimdiden adalet duygusunu bilmesine hayret ettim. Allah insanı işte böyle yavaş yavaş terbiye ederek olgunlaştırıyor :)

28 Oca 2010

Kar tontişi

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 01:52 0 yorum
Salı günü her taraf karla kaplanmıştı. Özgür Emin'i alıp, sahile götürdük. Her taraf çok tenha ve güzeldi.

Özgür Emin, karın içinde yürümekten büyük zevk alıyor. Ama henüz kış ayakkabısı yok. Hiçbir ayakkabıyı beğenmiyor. Şu an giydiği ayakkabı yaz ayakkabısı. Kendi ayakkabısını o kadar çok seviyor ki, başka ayakkabıları giymiyor. Ayakları soğusa da, bundan şikayet de etmiyor. Ama geçen sefer, eldivensiz bir şekilde kara çıkmıştık. Bir süre sonra elleri çok üşüdüğünden, ağlamaya başlamıştı. Eldiveni yoktu. Bu yüzden, bir sonraki kara çıkarttığımızda, eldiven yerine çorap giydirdik ellerine. Çok sevdi bunu.

Karın içine ayağını basıyor. Ayağının karın içine batması, çok hoşuna gidiyor. Taş yoldan yürümek yerine, karda bata çıka yürümek istiyor.

19 Oca 2010

saklambac oyunu

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:30 1 yorum
Özgür Emin saklambaç oyunundan çok hoşlanıyor, bir de kalabalık bir grupla daha da eğlenceli oluyor. Özgür Emin saklambaç oyunu oynayacağında çok heyecanlanıyor ve saklanacak bir köşe aramaya başlıyor. Koşarak bir yere saklanıyor, saklandığı yerler genelde koltukların kenarı, yatağın yanı gibi yarı görünen yerler. Heyecanla yakalanacağı anı bekliyor. Arayan kişi Özgür Emin nerede diyerek başka yerleri ararken, ona yaklaşıldığını ve yakalanacağını hissettiğinde birden çığlık atıyor ve koşmaya başlıyor. İlk başlarda hep aynı yere saklanmaya çalışıyorken sonradan farklı yerleri de keşfetmeye başladı. Ebru halasıyla saklambaç oynarken halasının paltonun arkasına saklandığını görünce bir sonraki seferde saklanma yeri belli oldu. Ayaklarının göründüğünü fark etmeden  paltonun arkasına gizlendi ve sesler yaklaşınca çığlıkla yakalandığını ilan etti. Babası saklandığında (Buzdolabının kapağını açıp arkasına saklanmıştı) onu aslında gördü ama o da bizim gibi sanki görmemiş de arıyormuş gibi dolapların kapağını açıp arama numarası yaptı sonra da babasını buldu ve sıra Özgür Emin'e geçtiğinden dolayı sevindi. Bu oyun saatlerce sürebilirdi Özgür için ama malum yetişkinlerle oynanınca erken bitmek zorunda kalıyor:)))

12 Oca 2010

minik eymenimi cok seviyorum:))

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 05:39 0 yorum

Bizim Özgür abi olunca minik kuzenine bakmak zorunda hissediyor kendini. Bebek ne zaman ağlasa nerede olursa olsun koşarak bebeğin yanına geliyor, usulca yanına çıkıyor ve emziğini ağzına yerleştirmeye çalışıyor, emziği almayınca da kızarak kendi dilinde bir şeyler söylüyor. Bazen de içinden öpmek geliyor, durup dururken yanına gidip yanağını sıkıyor ve yavaşçacık öpüyor. Aralarında güzel bir sevgi bağı da kurulmuş durumda. Geceleri Eymen ağlayınca uyanıyor "of offff" diye söylenip duruyordu. Yine uyandırdı beni, ben nasıl uyuyacağım yahuuu!!!

Havaalanında ayrılırken çok üzüldü, uzun bir süre ayrılma noktasına gitmek istedi, gidemeyince sinirlendi. Bakalım bir daha ne zaman görecek Eymen'i.

6 Oca 2010

Özgür Emin İshak Pasa Sarayında

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 04:35 1 yorum
Kar yağmadan biraz gezmek istedik. Doğubayazıt'a gittik. Küçük ve büyük Ağrı dağı tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu. Etkilenmemek elde değil. Yol boyunca karlı dağlar ve sarı renkli tarlalar bize eşlik etti. İshak Paşa sarayı merkezden biraz uzaktaydı fakar manzarasında karlı dağlar, masmavi bulutlar ve alabildiğince geniş düzlükler vardı. Bebeğimiz bizi arabada beklerken biz minik tontişle sarayı gezdik. İçeri girer girmez geniş bir alanı görünce tontiş koşmaya ve çığlık atmaya başladı, sesi yankı yaptığından çok hoşuna gitti ve daha yüksek sesle bağırmaya başladı. Sarayı teyzesi ile birlikte gezdik, her bir köşesinde fotoğraflar çekindik, ama hava çok soğuk olduğundan fazla duramadık.

Taştan yapılmış saray ilk kalorifer sisteminin kullanıldığı bir saraymış.Penceren bakıldığında karşınızda muhteşem bir doğa var, aslında kurak bir yer ama farklı bir güzelliği var. Bu sarayı gezerken eskiden insanların ne kadar zor şartlarda yaşadığına bir kez daha şahit oldum, saray olmasına rağmen. Tontişimle sarayın penceresinden ufka bakarken içimde tarifi belli olmayan bir heyecan vardı. Çok soğuk bir ortamdı ama gezmeye değer tarihi bir mekandı. Özgürcük, yeni anne teyzesi ve annesiyle tarihi bir gezintinin ardından mutlu olmasına rağmen, biraz da yorgundu.

5 Oca 2010

özgür emin kuzeniyle buluştu

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 06:01 0 yorum
Özgür emin yeni doğan minik kuzeni Eymen'i görmek için Ağrı'ya gitti. Annesiyle uçakla Erzurum'a gitti, oradan Diyadin'e. Uzun bir yolculuktu bizim için ama değer. Uçak havalandığında Özgürcük çok sevindi, heyecanla birşeyler söylemeye başladı, yolculuk sırasında da sürekli uyudu. En mutlu an da minik Eymenciği gördüğümüz andı.

Uzun bir yolculuktan sonra eve geldiğimizde çok yorulmuştuk ama bizim tontiş yolda sürekli uyuduğundan evde canlandı ve oyun oynamak istedi. Eymen ağladığında hemen yanına koşup emziğini bebeğin azına yerleştirmeye çalışıyor, eğer şapkası gözünü kapatmışsa geri çekiyor. Bazen de bebeğimizi kucağıma aldığımda o da kucağa gelmek istiyor. sevgi ve kıskançlık bir arada.
Özgür Emin minik Eymen'e süt içiriyor, bebek içmek istemeyince eline alıp kendisi tadına bakıyor.
- hmmmmm tadı da fena değilmiş!! arada bir ben de içsem fena olmaz:)
 

Ozgur Eminin Bebek Gunlugu Copyright © 2009 Baby Shop is Designed by Ipietoon Sponsored by Emocutez