28 Ara 2009

minik psikolog

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 08:03 0 yorum

Geçenlerde Zafer dedesi bir rahatsızlık geçirdi, hepimizi çok korkuttu ama şimdi çok iyi. Özgür Emin dedesini yatakta serumlu görünce çok üzüldü ve ağlamaya başladı, bir müddet odasına giremedi. ama ertesi günlerde bizim minik Özgür psikolog olarak herkese moral verme ve güldürme misyonunu üstlendi. İstediği bir şey olduğunda kimden istiyorsa elinden tutar ve istediğini yaptırtır, yapmazsanız birden ağlama havasına bürünür. En sevdiği şey de herkesi ortada buluşturup dans organizasyonu yapmak, bir kişinin bile gruptan ayrılmasına izin vermez. Gruptan ayrılan kişi elinden tutulur ve dans etmesi için fırsat verilir.

renkleri ayırt edebiliyorum artık...

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 07:53 0 yorum
Özgür Eminle legolarını renklerine göre ayırdetme etkinliği yaptık. Her bir rengi bir bardakta topladık, sonra onları bir tencerede birleştirdik. Tencerede legolar birleştikten sonra renklerine göre birlikte ayırdettik, tek tek bardaklara yerleştirdik. Ama Özgürcük sıkıldı, karışık bardaklara yerleştirdi sonra da her bir bardağı teker teker tencereye boşalttı. Bu işlem çok uzun sürdü.










Ertesi sabah çalışma odasında babası çalışırken bizim tontiş bir kutunun kapağındaki kanallara sarı renkli legoları yerleştirmiş. Çok önemli bir iş yapma havasında ciddi ciddi tek tek sarı legoları sıraya diziyor. Renk ayırımını yapmaya başlaması çok ilginç. Bu işlemi sıkılmadan en az yarım saat yaptı. Sonra kendine yeni işler buldu. Ne de olsa her şeyi yeni öğreniyor. Aslında yapacak o kadar çok şeyi var ki. Her şeyi keşfetme aşamasında. İyi keşifler minik tomurcuğum.

videomu izlerim, gülerim:))

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 07:41 0 yorum
Özgür Emin bulut hikayesini anlatan videoyu bebeği Burak ile birlikte izleyip çok eğlenmişti. Derste öğrencilerimden çocuklar için videolar hazırlamalarını istemiştim. Değerlendirmeyi de bizim minik tontiş yaptı. Ne de olsa kendi yaş grubundaki çocuklarla ilgili bir etkinlik.

9 Ara 2009

ilk çocuk oyunu heyecanı

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 06:18 0 yorum
Haftasonu bizim ufaklıkla "topik nasıl adam olur?" isimli çocuk tiyatrosuna gittik. Çocuklar ve anne babalardan oluşan kalabalık bir grup oyunu izlemek için gelmişti. Oyun başlamadan önce etraftaki çocukları dikkatlice izledik. Bir yandan da sayılarla ilgili bir müziğe eşlik ediyorduk ana-oğul. Başlama anonsuyla ışıklar söndü ve bir müzik eşliğinde oyuncular şarkı söylemeye başladılar. Özgür Emin ilk önce karanlıktan biraz rahatsız olsa da oyuncuların o neşeli tavırları ve müzik onu rahatlattı. Çevresindeki çocuklar da alkış yaptıkları için o da onları alkışmaya başladı. Oyun boyunca çok eğlendik. Bizim tontiş sahnedeki tombiği çok sevdi. Oyundan ne anladığını bilmiyorum ama bildiğim bir şey çok eğlendiğiydi. Sahnede baloncuyu görünce hemen top!tobbb! diye bağırmaya başladı. Bir çocuk ağladığında o da üzüldü. Sadece astronot kıyafetindeki oyuncuyu görünce ağlar gibi oldu ama sonra sarıldık, dikkati dağıldı korkusu da geçti haliyle. Çıkışta ablalarıyla oynadı. İkimiz de çok eğlendik.

18 Kas 2009

yedigöller gezisi

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:43 0 yorum

Özgür Emin sonbaharda doğayı keşfetmek için anne babasıyla birlikte yedigöllere gitti. Yedigöllerde farklı büyüklük ve özelliklerde 7 tane göl var ve hepsi de muhteşem bir görüntüye sahip. Sarı- kahverengi ağaçlar yapraklarını hem yerlere hem gölün üzerine dökmüştü. Özgür Emin sonbahar yapraklarının üzerine basmayı çok sevdi, özellikle de ses çıkartmasını. Yapraklarla oynayan bir arkadaş buldu ve onunla birlikte yaprakları başlarından attılar ve çok eğlendiler.
 Özgür Emin'e yol kenarındaki teyzelerden aluç aldık, ilk defa yemesine rağmen çok beğendi. Boynuna astık ordan koparıp koparıp yedi.
Tavuklar, ordekler, kediler, köpekler bizim Özgür'ün hep peşinden koştuğu ve sürekli seslerini taklit ettiği hayvanlardı. Bir de inekler, yol kenarında gördüğü inekleri eliyle işaret ederek mö möööö diye sesler çıkartıyordu. İlk önce onlara hav hav dese de sonradan möö olduğunu öğrendi.


Ailecek geçirdiğimiz çok güzel bir gündü. Yedigöller doğanın ve sevginin birleştiği bir yer oldu bizim için

21 Eki 2009

gece oyunları

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 23:55 0 yorum
Özgür Emin birkaç gecedir, gece yarısı 3 gibi uyanıyor ve oyuncaklarıyla oynamak istiyor. Bu gece yine uyandı ve kendi dünyasında oyuncakları ile oynadı. Dolabın içinde bir kutunun içindeki logolarını çıkarttı, onları farklı büyüklükteki kutulara yerleştirdi, sonra da kutular dolunca boşaltma işlemi yaptı. Annesi yanında uyumaya çalışınca da annesinin yüzüne hafifçe vurarak ince sesiyle"anne, anne" diyerek uyandırmaya çalıştı. Sonra babası da uyandı oyuna baba ile devam edildi. 1,5 saat sonra sanırım yoruldu ve zorla da olsa uykuya daldı. Zor bir geceydi, ama Özgür emin çok eğlendi.

arkadaşlarımlayım:)

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:56 0 yorum










Özgür Emin arkadaşlarıyla birlikte olmaktan çok hoşlanıyor. Eve gelen arkadaşlarını kapıda karşılıyor ve elinden tutup odasına götürüyor, ona oyuncaklarını gösteriyor. Bazen sevdiği oyuncağı biri alırsa elinden almaya çalışıyor. Bunu yaparken de konuşarak halletmeye çalışıyor, baktı ki kendisinden çok büyük veya oyuncağını vermeyen biri o zaman ağlayarak almaya çalışıyor. Arkadaşlarıyla çizgi film izlerken. Timsahı kendilerine yastık yaptılar, güzel güzel izlediler buz devrini.

vücudumu tanıyorum

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:49 0 yorum
Özgür Emincik artık vücudunu tanıyor. Kulağının, burnunun, gözlerinin, dudağının, dişinin, saçının yerini biliyor. Kulağın nerede diye sorduğumda ilk önce kendi kulağını sonra benim kulağımı gösteriyor. Saçın nerde diyorum hemen gösteriyor. Yeni oyunumuz bu, vücudumuzu tanıyalım. Gözün nerde diye sorunca gözlerini kapatıp öyle işaret ediyor. Yeni bir küpe taktığımda hemen farkediyor ve anne anne diyerek küpemi gösteriyor. Geçen günkü aile buluşmasında herkesin tek tek saatini gösterdi. Saat kaç diye sorduğumda hemen mutfağa gidip eliyle duvardaki saati gösteriyor ve döt (dört) diyor, onu da nerden öğrendi hiç bilmiyorum.

öe yeni becerileri

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:46 0 yorum

Özgür Emin insanlarla iletişimi çok seviyor. Yenilerde herkese fıstık yapmayı öğrendi. Teyzeye fıstık yaparken yakalanmış, teyze de gözlerini kapatmış ama o halinden çok keyifli, önemli bir iş yapıyor havasında. 

O minik parmaklarıyla yanağınızı sıktığında çok neşeleniyorsunuz

öe ve teknoloji

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:10 0 yorum
Özgür Emin teknolojiyi çok yakından takip ediyor. Bilgisayar, cep telefonu ve televizyon onun için çok önemli. Telefonla konuşmaktan çok zevk alıyor. Teyzeleriyle konuşurken beni yakalarsa heme telefonu istiyor ve uzun uzun konuşuyor, arada bir el kol hareketleri ile ya bir kuşu gösteriyor ya da bir oyuncağını, sonra kahkahalarla gülüyor, bazen de ağlamaklı bir sesle birşeyler anlatıyor. Annen napıyor diye sorulduğunda telefonu hemen bana uzatıyor. Geçenlerde elinde ev telefonu vardı ben de diğer odada bilgisayarımı topluyordum, Özgür'ün gülme seslerini duyunca merak ettim, beni görür görmez telefonu bana uzattı. Hatice teyzesi telefonun diğer ucundaydı, şaşkınlıkla beni Özgür Emin mi aradı diye soruyordu. 

Özgür Emin bebeklikten bu yana bilgisayarlarla çok haşır neşir. Bebekken babasının masasının üzerindeki yastıktan bilgisayara dokunmaya çalışıyorken şimdi artık bilgisayarla istediğini yapabiliyor. Ekranda babasının yazdığı program var bizim tontiş de onları çok ciddi bir tavırla kontrol ediyor. "Bakalım babam neler yapmış?" 

Parmakları ile tek tek tuşlara basıyor bir yandan da ekrandaki değişiklikleri izliyor. 

"Bilgisayarda yaptıklarımı babaanneme de göstereyim bari"

Özgür Emin evde çok fazla televizyon izlemiyor sadece bir kaç tane sevdiği çizgi film var, onları izlemekle yetiniyor. Sevdiği çizgi filmler: Caillou, Sedrik, Şirinler... Sevdiği dizi: 7 numara (özellikle sabit tiplemesi) ayrıca maçlar...

Maçı çok heyecanla izliyor ve onlarla konuşmaya çalışıyor. Sahada koşan futbolcuları görünce o da etrafında dönmeye ve sevinç çığlıkları atmaya çalışıyor..

20 Eki 2009

artık büyüdüm

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 23:50 0 yorum
Özgür Emin artık 18 aylık. Uzun zamandır yazamadığımız için bu süreçten haberdar olamadınız. Özgür Emin artık koşuyor, oynuyor, şarkı söylüyor, ayakkabısını giyebiliyor ama hala yemek yemeyi sevmiyor, baskıdan hoşlanmıyor.

Özgür Emin uslu uslu oturuyor, sakın zannetmeyin ki yaramazlık düşünmüyor. O gün o kadar çok oynayıp, zıpladı ki bu onun yorulmuş hali. Bizim uyanık yorulunca hemen kendine bir yer buluyor. Dışardaysak eğer kaldırıma oturuyor veya banklara oturmaya çalışıyor. 

15 Eyl 2009

yemek yemiycemmm...

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 02:13 0 yorum

Özgür Eminin bir kaç aydır en önemli sorunu yemek.

"Annemle yemek yerken sürekli bir mücadele içindeyim.Yemek yemeyi sevmiyorum, istemiyorum. Ona yemiycemm diyorum beni anlamıyor. Ben yemekleri birbirine karıştırmak sonra da karışımımı anneme yedirmekten hoşlanıyorum, neden anlamıyorsunuz. Ağzıma birşeyler verilince dışarı fışkırtma oyunu oynuyorum, biraz da ağlama numarası yapıyorum:)) bu aramızda kalsın, annem duyarsa çok üzülür. Zavallı anneciğim benim için çeşit çeşit yemek hazırlıyor..."

Özgür Emin'e yemek yedirtmek beni çok zorluyor. Baskı yapmak istemiyorum yoksa ağzını hiç açmıyor, sanki ağzını mühürlemişler. Hem de çok ağlıyor. Ona yer sofrası hazırlıyorum, rahat rahat döke saça yesin diye ama o napıyor dersiniz. Yemekleri birbirine karıştırıyor ve oyuncaklarını yanına getirip onları yedirmeye çalışıyor, mamma, mammma diyerek ağızlarına sokuştururken hazırladığı yemek karışımını da yere döküyor. Bazen kendi ağzına da götürüyor kaşığını, ama kaşığın yarısı dökülüyor.

Kalabalık ortamlarda çevresindeki insanlara bakarak o da yemeye çalışıyor ama yalnızken çok zor. Sevdiği yemekleri yapıyorum bir gün yerse diğer gün yemeyebiliyor. Kilo sorunu da var.

Özgür Eminle güzel bir şekilde yemek yiyeceğimiz günlerin ümidiyle...

26 Ağu 2009

Yastik Darbesi Alma Oyunlari

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 09:37 0 yorum
Bebekle bugün oynadığımız oyunlar:
- yastık atıp bebek devirmece
- yastık çarpıp bebek devirmece

Yatakta uzanıp kitap okuyordum. Tontiş, bana bakmaya geldi. Onu uzaklaştırmak için, yastığını ona attım. Tontiş bunun bir oyun olduğunu zannetti, güldü ve düşen yastığı bana getirdi. Tekrar attım. Daha da hoşuna gitti. Çok defa yastığı fırlatmama rağmen her seferinde, daha bir eğlenceli geldi bu iş ona. Anladım ki, tontişin kafasına yastık yeme ihtiyacı gelmiş. Kitabımı bir elimle okurken, diğer elimle tontişin bana getirdiği yastığı kafasına atmaya başladım. Böylece hem o mutlu oldu, istediği kadar yastığı kafaya yediği için, hem de ben mutlu oldum, rahatsız edilmeden kitap okuyabildiğim için.

Tontiş bir süre sonra yeterince darbe yiyemediğine daha ağır bir darbeye ihtiyacı olduğunu hissetmiş olmalı ki, yatağı çıkıp yanıma geldi. Bu sefer daha ağır olan kendi yastığımı, tontiş yanıma kadar geldiğinde kafasından aşağı vurdum. Tontiş yatakta devrildi ve çok mutlu oldu. Hemen kalktı, yeniden geldi. Yeniden yaptım aynı hareketi. Yeni bir denge durumu bulmamız gerekiyordu. Bu sefer kitabı öbür elime aldım, tontişin bana yaklaştığı taraftan kolumu yastığa doladım, o geldikçe yastığı vurdum devrildi. Bu da bir beş dakika onu tatmin etti. Yeni bir denge sağlamış olduk.

9 May 2009

4 Numarali Is Yapici

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 10:14 0 yorum
anladım ki, bu evde karıncalar üç numaralı iş yapıcı. iki numara benim. bir numara annemiz. dört numara ise, tabi ki, büyük tontiş. bütün gün, eşyaları dağıtması kendisine yetmediğinden, artık iş yapanlara da engel olmak vazifesini eşzamanlı olarak yürütüyor. 

varsayalım ki, bulaşıkları temizlemek gibi ulvi bir gayeyle, bulaşık makinesini açtınız, iş yapıyorsunuz. sürekli devriye gezen polis tontişimiz, açık bulaşık makinesini hemen fark eder ve vazifesi olduğu üzere, kirli bulaşıkları makineden çıkarıp yere atar. 

diyelim ki, tontiş hazretleri, sandalyesinde ayaklarını uzatmış keyif yaparken, ağzına kadar kaşığı götürüp ona yemek yediriyorsunuz. tontişin eline bir parçacık ekmek verin, tontiş aldığı gibi ekmeği, aşağıdaki karınca kardeşçiklere atar. "komşusu aç yatarken, kendisi tok yatan bizden değildir" hadisini tontişimiz kendisine görev kabul etmiş. 

tontişten önce evin nüfusu ikiydi. şimdi yüzlerce organizma hep birlikte aynı çatı altında yaşıyoruz. mutfakta ve sofranın yakınlarında karıncalar sürekli devriye geziyor. tontiş de onların şefi olmakla, bütün evde devriye geziyor. fakat bir sorunumuz var ki, karıncalar bile, evi toplama yönünden tontiş hazretlerine göre daha fazla iş yapıyor. 

gerçi hakkını yemeyelim, tontiş de yerdeki terlikleri, koltuk üstüne koymakla; küçük eşyaların yerlerini değiştirmekle, kendince evi düzenliyor. her ne kadar bu yeni düzenlemeler kimseye yaramasa da, gelecekte bunun yararlı bir şekle dönüşeceğine dair ümitlerimizi koruyoruz.

7 May 2009

Ortaligi Duzenleme

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 22:04 0 yorum

Tontişin yeni merakı, ortalığı düzenleme. Taşıyabileceği boyuttaki herhangi bir eşyayı, bulunduğu yerden alıp, başka bir yere koyuyor. Sonra onu koyduğu yerden alıyor, başka bir yere koyuyor. Her şey tam yerine gelinceye kadar bıkmadan uğraşıyor. Tontişten, terliklerin durması gereken yerin koltuk olduğunu öğrendik. Lego parçalarının, koltuk altlarında durması gerekiyor. Cep telefonlarının yeri ise, buzdolabındaki yoğurt kabıymış.

Sabah, koltuğun üzerindeki cep telefonunu aldı. Buzdolabının açık olmasından faydalanıp, onu yoğurt kabının içine koydu. Yerini beğenmiş olmalı ki, onu orada bırakıp, mayonez şişesini eline aldı. Annesi, bunu fark edince, tontişe kızdı. Zaten bir önceki cep telefonu da, tontişin maharetiyle bozulmuştu. Telefonunu peçeteyle temizlerken, tontişe kızdı biraz. Tontişse, bu gördüğü tepkiden dolayı hayal kırıklığına uğradı: "hauva hauva" diye bağırarak, başka bir odaya gitti. Yani şunu demek istiyordu: "Ben sizin için her şeyi düzene koyuyorum, sizin bu yaptığınıza bakın. Çok kırıldım!"

31 Mar 2009

Özgür Emin'in mesajı

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:50 0 yorum

Özgür Emin'in mesajı:

24 Mar 2009

Tontis Ne Yapiyor?

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:57 0 yorum

Sizce Tontiş burada ne yapıyor?

a) Kaslarını geriyor

b) Yemekten kaçıyor

c) Oyun oynarken bayılmış numarası yapıyor

d) Öğle uykusunu alıyor

22 Mar 2009

Müzik ve Mirildanma Meraki

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 08:52 0 yorum

Özgür Emin'in son günlerde dikkatimizi yeni çeken özelliği mırıldanmaları. Henüz çok net anlaşılır bir kelime söylemiyor, fakat mırıldanmayı çok seviyor. Günün her vaktinde, farklı ses tonlarıyla mırıldanıyor. Eğer biz de ona mırıldanarak karşılık verirsek, sanki sohbet ediyormuşuz gibi, daha da fazla mırıldanıyor. Bir de bizim mırıldanışımızdaki ses tonuna göre, onun da ses tonu değişiyor. Heyecanlı bir ses tonuyla mırıldandığımızda, ağzını sonuna kadar açıp gülerek çığlık atmaya başlıyor. 

Ayrıca müziğe karşı da vücut hareketleriyle tepki veriyor artık. Müzik duyduğunda, kollarını kaldırıyor, bazen de müziğe eşlik eder gibi hafifçe kollarını oynatıyor.

20 Mar 2009

O çatal benim... O çatal da benim

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 01:55 0 yorum
Geçtiğimiz Pazar günü Zeyneller ve Ömer Ağbiyle birlikte Çamlıcadaki kurufasulyeciye gittik. Tontiş her zamanki gibi bir dakika olsun durmadı. Sürekli bir hareket, sürekli bir muziplik. 
Bir ara, annesi çok yorulduğundan, tontişi bana verdi. Kucağımda oturuyordu. Benim de elimde çatal. Hemen çatalın kendisine ait olduğuna karar verdi ve uzanarak elimden aldı. Neyse dedim, başka bir çatal aldım. Bir an durdu, yeni çatalın da kendisinin olduğuna karar verdi, elindeki çatalı bıraktı, uzanıp benim elimdekini aldı. Neyse dedim, bari tontişin bıraktığı çatalı kullanayım dedim. Fakat bu sefer de kendi elindeki çatalı bıraktı, benim çatalımı yine aldı. Böyle belki 20-30 defa kendi elindeki çatalı bırakıp, elimdeki çatalı yeniden aldı. 
Bunları yaparken çok ciddi ve odaklanmış oluyor. Neyse, bu rutin hareketler sırasında biz de biraz vakit bulup, arkadaşlarımızla sohbet edebiliyoruz. 

Bıcı bıcı

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:48 0 yorum

Artık banyo yapmayı çok seviyorum. Önceleri suyun içinde durmaktan çok korkardım, ama şimdi oyuncaklarımla ve suyla oynamak çok hoşuma gidiyor. En çok da suya elimi vurup annemle babama su sıçratmayı çok seviyorum, şap şap şappp:)

Banyodan korkan arkadaşlarıma sesleniyorum: Arkadaşlar!!!! banyo yapmak çok eğlenceli, elini suya çarpıyorsun hem ses çıkıyor hem de her yere su sıçrıyor. Başımdan su dokülürken ben de biraz ağlamaklı oluyorum ama o zaman da ayağımı suya vurup daha çok su sıçratıyorum, hehh hheee:) bebeklik bu işte!!

Özgür Emin mutfakta

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:31 0 yorum
Özgür Emin artık ayaklandı. Annesi mutfakta yemek yaparken hemen emekleyerek veya bir yerlerden tutunarak mutfağa geliyor, sonra dolapları, etraftaki eşyaları karıştırıyor. Mutfakta en sevdiği eşyalardan biri de bulaşık makinası. Makinanın içindeki temiz tabakları, kaşıkları oynamak çok hoşuna gidiyor, aslında kirli bulaşıklar da hiç farketmezdi. Kaşıkları, çatalları tek tek çıkartıyor, sonra dayerine yerleştiriyor, hiç bıkmadan usanmadan. 

Şimdilerde yeni merakı buzdolabı. Ne zaman buzdolabının kapısının açıldığını görese bir heyecanla yanına geliyor ve içeri dalıyor. Meyve sularını çıkartmaya çalışıyor. Bunları yaparken de sürekli değişik sesler çıkartıyor.

Bazen ben salonda birşeylerle uğraşırken hemen mutfağa yöneliyor, sonra da hızlı hızlı oraları karıştırmaya başlıyor. Arkasından geldiğimi farkettiğinde o kadar çok heyecanlanıyor ki, çığlık atıp kaçmaya çalışıyor.

Evde sürekli bir kaçma-kovalama etkinliği var. Eğer evde bir sessizlik hakimse ve tontiş ortalıkta gözükmüyorsa anlayın ki bir muziplik peşindedir. Ya mutfakta tencereleri dolaptan çıkartmış onlarla oynuyordur, ya da kitaplıktaki kitapları yere indirmiş içlerine bakıyordur.

12 Mar 2009

Potansiyel Tehlike

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 00:51 0 yorum
Özgür Emin artık potansiyel bir tehlike haline geldi. Sabahleyin, kendi başına dolanıp, tüm yer ve köşeleri didik didik ederken, bir adet raptiye bulmuş ve ağzına almış. Annesine bakarken, yaramazca gülüyormuş. Annesi ağzının arasından kırmızı bir şey görmüş, hemen gidip ağzından çıkartmış raptiyeyi. Fakat tontiş, bu yaptığından dolayı çok mutlu bir şekilde gülmeye devam ediyor.
Artık emeklemeyi ve az çok yürümeyi başardığı için, evde araştırılmadık köşe bırakmıyor. Şimdi burada, iki dakika sonra, tekerlekli sandalyemin altına girmiş oluyor, sonra bilgisayarın arkasına giriyor, biraz sonra da başka bir odaya gitmiş oluyor. Bazı yerler neyse de, mutfak ve salondaki cam ve tencerelerin olduğu dolapları karıştırması, tontişin artık iyice potansiyel bir tehlike haline gelmesine sebep oluyor. Fakat tontiş yaptıklarından dolayı çok mutlu. Hareket etmek, sürekli yeni bir yerleri karıştırmak, kayıp eşyaları bulmak ve elbette kullanılan eşyaları kaybetmek, en sevdiği işler haline geldi.

9 Mar 2009

Yemegimizi Paylasalim

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 23:34 0 yorum
Geçtiğimiz pazar, babamlar kahvaltıya bize gelmişlerdi. tontişin eline ekmek parçası vermiştik. Tontiş, ekmek yemeyi çok seviyor. Bazen ağzına alıyor, onu uzunca evirip çeviriyor. Bazen parmaklarıyla küçük bir parça koparıp, ağzına atıyor. uzun uzun olmayan dişleriyle ekmeği çiğneyip yutuyor. Biz de bu sırada rahat rahat kendi işimize bakabiliyoruz.
Babam bir ara tontişe bakıyordu. Tontiş, ekmekten küçük bir parça ekmek kopardı. Babama doğru uzattı. babam ağzını açtı. Tontiş ekmeği babamın ağzının içine koydu. Sonra bir parça daha kopardı, bu sefer kendi ağzına koydu. Ağzını şapırdata şapırdata ekmeğini çiğnedi.

7 Mar 2009

tontisle yürüme alistirmalari

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 22:15 0 yorum

salondaki koltukların arasındaki boşluğu biraz genişlettik. yere oturuyoruz. tontişin ilgisini çeken plastik bir su şişesini alıp koltuklardan birine doğru atıyorum. sonra tontişi ayağa kaldırıp arkasından hafifçe destekleyiyorum. biraz da heyecanlanması için tontişe tezahürat yapıyorum. tontiş su şişesini almak için koltuğa doğru tutunmadan ilerliyor.

kollar önde, her adımda sallana sallana, zombi gibi ilerliyor. yaklaşık 8-10 adım atınca koltuğa ulaşıyor. su şişesini tutunca, yine tezahürat yapıyorum. çok heyecanlanıyor ve çığlıklar atıyor. yanına gidip, o heyecan sırasında su şişesini alıyorum. bu sefer öbür tarafa geçip, şişeyi almaya gelmesi için, şişeyi sallıyorum. heyecanla bana doğru yürüyor. böyle 5-10 tur atıyoruz...

Elleri Birakarak Yurume

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 02:39 0 yorum

Tontiş yürüme alıştırmaları yapıyor. Yaklaşık bir iki aydır eşyalara tutunarak yürüyordu, fakat kendi başınayken ellerini bırakıp yürümüyordu. Şimdi birkaç gündür ellerini bırakıp kısa yürüme alıştırmaları yapıyor. Beşiğinin bir tarafından diğer tarafına ellerini bırakarak yürüyor. 

Oyun alanındayken, çok sevdiği kalemlerinden birini alıp biraz uzağa doğru fırlatıyorum. İlk birkaç adımı ellerini bırakarak yürüyor. Birkaç adımdan sonra genelde poposunun üstüne düşüyor. Sonra emekleyerek devam edip kalemi alıp, bana geri getiriyor.

5 Mar 2009

Ozgur Emin'in sevmedigi seyler:

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 17:32 0 yorum
- yatarken üstünün örtülmesi
- yemek yedirilmek (bazen)
- annesinin birkaç dakikadan daha uzun süreyle görüntü menzilinden çıkması
- beşik veya oda gibi sınırlı bir alanda kısıtlanmak
- sıkıştırılarak sevilmek
- yıkanmak (bazen)
- uyandığında kimsenin yanında bulunmaması
- yürürken düşmek ve kafasını bir yere çarpmak

Her Seyi Tutayim

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:14 0 yorum
Özgür Emin'in komik tavırlarından biri de her şeyi aynı anda tutmaya çalışması. Masamda otururken, hemen kalemlerime doğru uzanıyor ve bir kalem alıyor. Bunun üzerine ben başka bir kalem buluyorum, onunla çalışmaya başlıyorum. Bu sefer benim elimdeki kaleme uzanıyor. Neyse, onu da veriyorum, ayrı bir kalem alıyorum. Bu sefer onu da almaya çalışıyor. Fakat yeni kalemi alınca, elindeki kalemlerden birini bırakmak zorunda kalıyor. Bu sefer düşürdüğü kalemi fark ediyor, onu almak için, elindekini bırakıyor. Bu böyle devam ediyor.

Benzer şekilde, özgür emin, bisiklete bindiğinde oluyor. Bisikleti sürerken, yolda yürütecini fark ediyor. Hem bisikleti sürüyor, hem de yürüteci itiyor. Sonra çamaşır sepetini görüyor, bu sefer çamaşır sepetini de elini alıyor. Ta ki düşünceye kadar bu böyle devam ediyor. 

4 Mar 2009

Özgür Emine Yeni Alan

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 03:32 0 yorum
Özgür Emin sürekli yeni yerler keşfetmek istiyor. Beşiği ona dar geliyor. odanın içinde gezmek istiyor. Ama odanın içine bırakınca, zaman zaman düşüyor, kafasını sert bir şekilde eşyalara vuruyor. Ayrıca etraftaki kabloları çekerken, elektronik aletleri bozabiliyor. 
Bu yüzden, çalışma odasında ona sınırlı bir alan oluşturdu annesi. yere hasır ve battaniyeleri serdi. Çıkış yerlerine, sert kalın yastıklar koyduk. bunları aşamıyor. böylece bilgisayarlar ve özgür emin güvende kalıyor. Ancak bizimle içiçe yürüyüp dolaştığından kendini mutlu hissediyor. 
Geçen üniversiteden Yaman Barlas adlı hocamın söylediği bir şey vardı: Çocuklar için oyuncaklar çekici gelmiyor, çünkü hepsi kalıp olarak birbirine benziyor. Bütün oyuncaklar yumuşak ve yuvarlak hatlarla tasarlanmışlar. çocuklar için köşeli, sert cisimler daha ilginç geliyor. Bizim tontiş de, oyuncaklardan ziyade, etraftaki kalemler, cep telefonları, klavye, mouse, kablolar, tahta parçaları vs. daha farklı şeylerle ilgileniyor.

3 Mar 2009

Uyanik Ozgur Emin

Gönderen Mert Nuhoglu zaman: 08:05 1 yorum
Bebeğin beşiğinin yanında duvara asılmış bir sepet var. Özgür Emin, bu sepetin içindeki tüm eşyaları çıkarıp yere atmayı çok seviyor. Annesiyse bunu yapınca ona kızıyor, her tarafı dağıttığından.

Annesinin çalışma masası, beşiğin tam önünde. Çalışırken, sırtı bebeğe dönük olduğundan bebeği göremiyor. Özgür Emin, annesi ona bakıyorken, başka şeylerle uğraşıyor. Ne zamanki, annesi sırtını dönüyor, hızla sepetin oraya gidiyor, sonra eşyaları çıkartıyor. Annesi ona dönünce de yakalandığını anlıyor, birden çığlık atıyor.

19 Şub 2009

hastayım:(

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:26 0 yorum

Özgür Emin'in annesi grip oldu, annesi hastayken Özgür Emin annesine baktı. Salonun her yeri oyuncaklarla döşendi, her köşesi kapatıldı. Özgürcük koltukların etrafında dolaştı saatlerce, kendi kendine oyunlar oynadı, arada bir annesinin yanına gidip onu sevdi, sanki anneciğim ben senin yanındayım, sana bakarım diyordu. Ertesi gün tontiş de hasta oldu. Akşam ateşi çıktı, çok bitkindi, annesi sabaha kadar bebeğinin başında bekledi. İlaçlarını içirdi. İki gün tontiş hasta yattı, ama hastayken bile neşeliydi. Yürümek istiyordu ama bacaklarında derman yoktu, sürekli düşüyordu,sonra ağlıyordu. Annesinin omzunda yattı hep, sarılmış bir şekilde. Çok güçsüzdü. 

Sonra hastalık babasına da geçti. Artık ailecek hastaydık. Salonda her birimiz bir köşede yattık, tabi tontişle biz yanyana. Hastalık neredeyse bir hafta sürdü. Tontişin hastalığı iki gün sürdü ama yine de öksürük, burun akıntısı devam etti.

İlk hastalığımız da böylece geçti. Bağışıklık sistemimiz güçleniyor. 

10 Şub 2009

bisikletle gezinti

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 02:05 0 yorum

Özgür Emin artık evde özgürce dolaşabiliyor. İlk adım yürüteciyle, bisikletleriyle istediği yere gidebiliyor. Bisikletlerini taşdevrindeki gibi ayakları ile hareket ettirmesi gerekiyor. İlk başlarda biraz zorlansa da kendini öne hareket ettirerek ilerleyebiliyor. Bisikletinin arkasına da oyuncaklarını yüklüyor onları bir yerden başka yere taşıyor, sürekli arkasına bakarak kontrol etmeyi de ihmal etmiyor. 

Bazen salondan koridora da çıkıp geziyor. Kardanadamlı kazağı ve pijaması ile beni mutfakta ziyarete geliyor. Özgürcüğü salona bırakıyorum oyuncakları ile oynarken sonra benim olmadığımı farkedince koltuklardan veya bisikletinden tutunarak mutfağa gelmeye çalışıyor. Tutunacak bir yer bulamadığında veya dengesini tam sağlayamadığında yerinden kıpırdamadan ağlayarak beni yanına çağırıyor. Yanına gittiğimde bakıyorum ki bizim yaramaz duvara tutunmuş hiç hareket edemiyor, çaresiz durumda. Beni görür görmez yüzünde bir gülümseme beliriyor. Bir ohhh çekiyor içinden sonra yaramazlıklara devam...

Benden selam olsun tüm sevdiklerime:*

7 Şub 2009

martılar

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:54 0 yorum
Özgür Emin ile beşiktaş vapurunda martıları selamlarken,
teyzesinin objektifine takılan bir fotoğraf.

Vapurun peşinden coşkuyla gelen martılar sevgi ve dostluğu hatırlatır bana. Bir de özgürlüğü...Özgürce havada süzülüşü hayranlık uyandırır, sen de onun yerinde olmak istersin, sevdiklerinle birlikte el ele ve beraberce. 

Özgür Emin martıların süzülüşünü dakikalarca izledi ve onlara yeni öğrendiği "gel gel" işaretini yaptı, martılar da bizi takip ettiler. Hüzünlü bulutlar da bize eşlik etti. Kardeşim, bebeğim ve ben hepimiz tek yürek olduk sanki ve içimizdeki sevgi martılarla buluştu. 

6 Şub 2009

Yürüme heyecanı

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 06:17 1 yorum
Özgür Emin yürüme hazırlığı içinde. Onun için hayatının en güzel anları yürüme zamanları. Evde koltukların kenarlarından istediği yere yürümek, bisikletine tutunarak yürümek ve dışarda sevdiklerinin elinden tutup yürümek.

Babaannesi ile Amazon kafenin içindeki köprüden geçme heyecanı içinde. İstediği tek şey yürümek, nereye olursa, babaannesi de elinden tutunca git gidebildiğin kadar.

Biz yetişkinler rahatlıkla yürüyebiliyoruz hiçbir çaba sarfetmeden ve çoğumuz bunun farkında bile değiliz. Herşey otomatikleşmiş bizim için. Özgür Emin için adım atmak, bir yerlere tutunmak, ayakta durabilmek, bir iki adımda olsa tek başına hareket edebilmek ne kadar önemli, hayatının en büyük heyecanı. Keşiflerini artık istediği gibi yönlendirebilir. 

Dışarı çıktığında özellikle alışveriş merkezlerinde yürümek ve çevresindeki insanlarla birlikte yürümek ayrı bir heyecan veriyor tontişimize. Ağzını açarak sevinç içinde yürüyor. Arasıra da koşmaya çalışıyor. Öyle adımlar atıyor ki, sanki büyük bir adam olmuş iş görüşmesine yetişmeye çalışıyor. Teyzesinin elinden tutmuş koşarçasına yürümeye çalışıyor. Ağzı da açık bu arada:)

Özgür Emin oyun parkında

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 04:59 0 yorum

Özgür Emin artık kendi başına hareket edebiliyor, tabi bir yerlere tutunarak. Bir yandan bisikletinden tutunup, diğer eliyle de çıngırağını sallıyor. Burası bir oyun odası. Etrafında kendisinden birkaç yaş büyük arkadaşları var. Onlarla oyunlar oynamak istiyor ama bisiklete binip onları izlemekle yetiniyor. Etrafında koşuşturan çocuklara sesleniyor, mırıltı şeklinde birşeyler söylüyor.

Salıncakta sallanırken dalıp gitmiş uzaklara. Karşısında boğaz manzarası ve martılar...Şairlerin bahsettiği İstanbul Özgür Emin'i de duygulandırmış. Salıncakta sallanırken kendini martılara benzetiyor, sanki onlar gibi özgürce uçuyor. Bir yandan da hüzünlü:(

Bu araba da çok hoşuna gitti. Heryerinden ışıklar saçıyor. Direksiyonu kavrayıp sürekli çevirdi, o kadar ciddi ki sanki trafikte araba kullanıyor. Çekilin yolumdan....

15 Oca 2009

özel bir not

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 00:33 0 yorum
Fotoğraf makinamız bozuk olduğundan fotoğraf yayınlayamıyorum, bilginize:(

11 Oca 2009

ilk yeni yilim

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:21 0 yorum

2008 nisan ayında dünyaya geldim. Şimdi yeni bir yıla girmek için hazırlanıyoruz. Sabah annem bababmla beni bir coşku ile uyandırdı, bugün yeni yıla gireceğiz diyordu. Neden bu kadar mutluydu anlayamadım. Akşam sarıyerde büyük aile buluşması vardı. Babaannem bizim için güzel yiyecekler hazırlamıştı, ama ben daha bu yiyeceklerden yiyemiyordum malesef. Dedem bana biraz yoğurt yedirdi. Biraz da muz yedim. Yine tüm ilgi benim üzerimdeydi. Bahattin amcamla Şükran teyzem bana bir oyuncak almışlardı. Bir yandan dişimi kaşıyor bir yandan da elimde sallayarak sesler çıkarıyordum topumla. Kucaktan kucağa dolaşıyor, sürekli hareket halinde olmaktan çok zevk alıyordum. Evde dikkatimi çeken çok fazla obje vardı, nereye baksam ilginç birşey, elimi nereye atsam yeni eşyalar. Ama nedense elimi attığım eşyalar bir bir yer değiştiriyordu, ben elimi uzatıyorum bir de bakıyorum ki eşya gitmiş. Ama ben yine de kaşla göz arası oynayacak, dokunacak birşeyler buluyordum. Sonra annemle birlikte aldığımız yeni yıl hediyelerimizi verdik, bu benim ilk yeni yılımdı ve herkese hediyeler almak çok eğlenceliydi. Bu hediye faslı biraz uzun sürdü, sonra benim uykum geldi. Uyandığımda herkes ayaktaydı, ben de kucaklar arasında dolaşıyordum. Herkes bir anda beni öpmeye başladı, sanırım yeni yıla girmiştik. Babamla amcam bir kenarda sohbet ediyorlardı, sohbet o kadar yoğundu ki görmediler bile beni. Neyseki annem babamın yanına götürdü beni onu da öptüm. Yeni yıla sevdiklerimle girdim. 2009 yılı hepimize güzel günler getiririr inşallah. Yeni yılda yürümeyi, konuşmayı, kendi başıma hareket etmeyi çok istiyorum...

Istanbul'a donus

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:06 0 yorum
Evimizi çok özlemişim. yatağımı, oyuncaklarımı...İstanbul'a döndüğümüzde babaanemlerin sarıyerdeki evlerine gittik. Dublin'den halacığım da gelmişti. Dedemi ve babaannemi çok özlemiştim. Onlar da beni çok özlemişler ki, kucaklarından indirmediler beni. Sürekli sarılıp hasret giderdik. Halam bana yeni ciciler getirmiş. Geceyi birlikte geçirdik. Gece ben biraz ateşlendim, annemle babaannem bana ilaç verdiler, annemin kucağında uyudum sabaha kadar. Biraz grip olmuştum sanki, sürekli hapşırıyordum ve burnum akıyordu. Ama gülücük saçmaya devam ediyordum. Kendimi biraz yorgun ve halsiz hissetsem de bir türlü uyumak istemiyordum. Dedem bana mandalina suyu sıkıyordu ben de hapur hupur içiyordum, sonra gene sıkıyor ben gene içiyordum. Halam da sürekli çok tatlı bir bebek olduğumu söylüyordu, yaptığım hareketleri şaşkınlıkla izliyordu. Sonra yengem ve amcam da geldi. Yemekler yendi, sohbetler edildi. Amcam beni yürütmeye başladı. Herkes heyecanla beni izliyordu ben de onlara biraz şov yaptım. Asker gibi yürüdüm, rap, rap, rapp...O kadar alkış karşısında biraz ben de heyecanladım tabi. Yürüsem kimbilir nasıl sevineceklerdi:)

10 Oca 2009

babamla buluşmam

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 14:03 0 yorum

Epey bir süre Ankara'da dedemle ve teyzelerimle vakit geçirdikten sonra bir sabah uyandığımda ne göreyim. Canım babacığım beni görmeye gelmiş. Onu çok özlemişim doğrusu. Babamı görür görmez hemen incelemeye aldım, bir değişiklik var mı diye, sonra kucağına gittim, sarıldım ona sıkı sıkı. Bugün bayramdı. Herkes bir heyecan içindeydi, sürekli bir hareketlilik vardı, ne olduğunu anlayamıyordum. Babamla hasret giderirken annem ve teyzemler de kahvaltıyı hazırlıyorlardı. Kahvaltıdan sonra hepimiz bayramlaştık. En küçük ben olduğumdan herkes beni öpüyordu, her zamanki gibi:) dedemle babaannemi de arayıp onların da bayramını kutladı annemle babam, ben de arka fonda eğlenceli sesler çıkarttım, mutlu olduğumu göstermek için. 

İlk defa kar ile tanıştım, beyaz beyaz toplar aşağıya doğru düşüyorlardı, elimle tutmaya çalıştım. Babam bizi gezmeye götürüyordu ki yolda kar yağmaya başladı, üstümüze lapa lapa kar yağıyordu, ama annemle babam ben hasta olurum diye hemen kapalı bir mekan aradılar. Ama ben kar yağarken dolaşmak istiyordum:( 

Yeni akrabalarımızla tanıştım, beni çok sevdiler, yaptığım her hareketi heyecanla izliyorlardı, ne yapsam gülüyorlardı. 

Ankara'dan dönerken çok hüzünlendim, arkamda güzel ve eğlenceli günler bırakarak evimize döndüm. Ama evimizi de çok özlemiştim. Tintişimi de:)

çok uzaklardan beni görmeye gelen teyzeme:)

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 13:45 0 yorum
Bayramdan birkaç gün önce Ağrı'dan Fatma teyzem beni görmeye geldi. Onu doğduğum ikinci gün görmüştüm ilk defa, sonra 2,5 aylıkken düğününe gitmiştik annemle. Şimdi de üçüncü defa görüşümdü. İlk gördüğümde onu tanımakta zorlandım, biraz ağlamaya başladım ama sonra baktım ki anneme çok benziyor, yavaş yavaş inceledim ve tanıdık biri olduğuna karar verdim. Teyzemi karşıladığımız gün annem okula gitti, biz de teyzemlerle ve dedemle gezmeye gittik. Yemeklerim annemin çantasında kalmış biraz aç kaldım ama sonra teyzem bana balık aldı, biraz da yoğurt... O kadar çok acıkmıştım ki hemen hapur hupur yedim, sonra keyfim yerine geldi. Herkesin benimle ilgilenmesi ne kadar güzel:) nihayet annem de geldi, beni çok özlemiş galiba sarılıp durdu bana (laf aramızda ben de onu özlemiştim). Sonra hep beraber eve döndük. Evde sürekli kucakta geziyordum. O gece iki teyzemin arasında yattım, arada sırada annem de geldi yanıma. Ertesi sabah annemle Hatice teyzem okula gitti,  dedem de dışarı çıktı, bu sefer de Fatma teyzemle başbaşaydım. Teyzem biraz hastaydı, karnı ağrıyormuş. Benimle oyun oynarken hep gülüyordu. Benimle şarkı söyleyip dans ediyordu. En güzeli de her ne zaman uyansam çevremde hep gülen birilerinin benimle ilgileniyor olmasıydı.

8 Oca 2009

teyzoşumlayken...

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:57 0 yorum
Havanın güzel olduğu bir gün annem ve teyzemle birlikte gezmeye gittik. Otobüse bindik, teyzemin kucağında elimi onun suratında gezdirirken ve elimi gözüne sokmaya çalışırken birden halsizleştim ve uykuya dalmışım. Uyandığımda kalabalık bir yerdeydik, ismi kızılaydı. Ben de bebek arabamla geziyordum. Annemle teyzem sohbet ederken onları rahatsız etmek istemedim, etrafı izlemeye başladım. Kocaman binalar vardı, onlara bakmak beni biraz yordu ben de çevremdeki insanlara odaklandım. Ben geçerken herkesin gözü bendeydi, gülümseyerek geçiyorlardı yanımdan. Acaba beni nereden tanıyorlar diye düşündüm. Bu kadar kısa sürede çok popüler olmuşum meğer:) Ben de onlara gülümsedim. Benim gülümseyişimi görenler şakınlıkla yanındakine birşeyler söylüyordu neşeyle. ne yapsam çok beğeniliyordum. Bir ara annemle teyzemi özledim ve ağlamaya başladım. Onlarda yolun ortasında bana komiklik yaparak güldürmeye çalışıyorlardı beni ama nafile ben arabadan çıkmak istediğimi o kadar güzel anlatıyordum ki, onlar da beni kucağına almaya mecbur kaldılar. İlk önce annemin kucağındaydım, kucakta da etrafı izlemek daha zevkliymiş. Sonra teyzemin kucağında devam ettim etrafı izlemeye. Hatice teyzem beni bir palyaçonun yanına götürdü, ilk gördüğümde biraz ağladım, hiç kimseye benzetemedim, sonra bana ördek şekilli bir balon verdi, sanırım beni sevmişti ben de onu sevsem iyi olur dedim ve gülümsedim ona. 

Hatice teyzem annem dışarı çıktığında benimle oyunlar oynadı, dedemin kocaman yatağında taklalar attık, elime kalemi tutturdu birlikte boyama yaptık. Bana masal anlattı. Annemin yorgun olduğu gecelerde bana ninni söyleyerek beni uyuttu. Boynuna sarılıyorum, ninnimi dinleyip uyuyakalıyorum. Anneme sürekli benim gelişimimden bahsediyor, okulda öğrendiklerini anlatıyormuş. 

Artık adımlar atmaya başladım, teyzem beni evde sürekli dolaştırıyor. Dedeme doğru yürüyorum sonra beni kucaklıyor, herhalde oyun oynuyoruz, çok eğleniyorum.

Dedemle başbaşa

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:32 0 yorum
Ankara'da keyfim çok yerindeydi. Sürekli bir sevgi seli beni sarıyordu. Sabahları dedemle ve annemle kahvaltı yapıyorduk, teyzem okula gidiyordu erkenden. Sonra dedemle oyunlar oynuyorduk, dedemin her hareketini dikkatlice izliyordum. Beni güldürmek için çok komik hareketler yapıyordu. Doktora sınavından sonra annem sabahtan dışarı çıkıyordu, teyzem de okula gidiyordu ben de dedemle başbaşa kalıyordum. Benimle ilgilenmek için neler yapıyordu bir bilseniz. Altımı kirlettiğimi fark etti, ama o zamana kadar hiç bir bebeğin altını değiştirmediği için sanırım biraz tereddüt içindeydi. Ama birden bir cesaret geldi ve açtı altımı, ben de şu dedeme bir oyun oynayayım dedim. Bezimi açar açmaz altımı ıslattım, dedem şaşırdı ne yapacağını bilemedi sonra gülmeye başladı, o gülünce ben de güldüm. Altımı ve çevreyi temizlemeye başladı, çok eğleniyorduk bir yandan da bana komik birşeyler söylüyordu, çok anlamasam da söylediklerini ben yine gülümsüyordum. Sonra bezimi önden yapıştırması gerekirken arkadan yapıştırmaz mı, neyse ben birşey söylemedim, nasıl olsa annem gelince fark ederdi durumu. Sonra bana çorba pişirdi dedem. Çorbayı içirmeye çalışırken dedem ben de bir yandan ağzımı iki yana kaçırıyordum, o ağzıma tam kaşığı yerleştirirken ben hemen kaçırıyordum. Anlayacağınız gün sonunda dedemle çok eğlenceli bir gün geçirdik. Sonra dedeme bir sarıldım...(Fototoğraf çekilirken çok hareket etmiştim:)

Özgür Emin doktora sınavında

Gönderen Hasret Nuhoğlu zaman: 01:23 0 yorum

Özgür Emin Ankara'da annesinin doktora sınavına ona destek olmak ve moral vermek için teyzesi ve dedesiyle birlikte katıldı. Soğuk bir Ankara sabahında yola koyuldular, uzun bir mesafeyi otobüsle gitmek zorundaydılar. Dedesi ve annesiyle birlikte otobüse bindiler. Annesi biraz stresliydi, onun için çok önemli bir gündü. Ben de yaramazlık yapıp annemi üzmeyeyim diyen Özgür Emin uslu uslu durmanın yanısıra arada bir annesine de sarılarak onu rahatlatmaya çalışsa da birkaç dakika sonra uykuya daldı. Uyandığında sınav salonundaydılar, başında teyzesi ona bakıyordu gülümseyerek, annesi de sürekli birşeylerle uğraşıyordu, anlaşılan stresi daha da artmıştı. Dedem de annemin hocaları ile konuşuyordu. Sonunda beni farkettiler, herkeste bir telaş vardı. Birkaç saat annemde ayrı kaldım ama teyzem ve dedemle güzel vakit geçirdim. Birkaç saat sonra annem dışarı çıktığında yüzü gülüyordu anladım ki herşey yolundaydı. Çok mutlu oldum, bana sarılınca. Sonra birden herkes beni sevmeye, öpmeye çalıştı, ne olduğunu anlayamadım ama çok hoşuma gitti. 

Stresle başlayan bugün sonunda mutlu bir sonla bitmişti. Anneme kavuştum yaşasın!!!

 

Ozgur Eminin Bebek Gunlugu Copyright © 2009 Baby Shop is Designed by Ipietoon Sponsored by Emocutez